Bence “tarım” ve “gıda” ülkemizin en önemli konularının başında yer alıyor. Bu yüzden seçim vaatlerinin de en müstesna konusu olmalı. “Gelecek” demek olan “insana yatırım”, doğrudan “beslenme”yle de ilgili; bu da “tarım ve gıda” demek.
Ak Parti, seçim beyannamesinde “tarım ve gıda”yı “stratejik bir sektör” olarak görüyor; bu alanda “köklü değişimlere ve ilklere imza atarak, ülkemizin refahını, halkımızın mutluluğunu artırdık” iddiasında bulunuyor. Ancak bu konuda yapılanların önemli bir kısmına iyimser bakamadığımı belirtmeliyim.
Bunun sebeplerinden biri, beyannamede sözü edilen “planlı tarım ve çağdaş hayvancılık uygulamaları”nın ta kendisi. Çünkü “planlı tarım”da “Avrupa birliği kotaları” da esas alınıyor. Tarım ürünleri, “tarla çıkış fiyatı”yla “pazar fiyatı” arasındaki uçurum sebebiyle geçim kaynağı olarak cazibesini yitirmiş bulunuyor. Özellikle de “hibrit tohumlar”ın zorunlu kılınması ve tarım ürünlerinin “hormon”lu, “kimyasal ilaç”lı ve “genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO)” haline getirilmesi, “tohumculuk” merkezli büyük bir “rant çevresi”nin oluşturulması, “yerli organik tohumlar”ın tarımda -neredeyse- yasak hale getirilmesi; aynı şekilde “çağdaş hayvancılık” adı altında “besi çiftlikleri”nde “hormonla şişirilmiş hayvanlar”ın “et sektörü”nün ana hammaddesini oluşturması, hormonlu üretimle “yenecek tavuk” bırakılmaması ve “köy tavukçuluğu”nun yok edilmesi, “mera hayvancılığı”nın tükenmekle yüz yüze kalması gibi pek çok husus; “planlı tarım ve çağdaş hayvancılık uygulamaları” hususunda ciddi soru işaretleri oluşturuyor.