Londra yolculuğumu bu hafta başında Ehlikeyf’te anlattım…
https://www.dunya.com/ehlikeyf/sana-bir-gokdelenden-de-baktim-guzel-londra-haberi-405775. Bir akşamüzeri Londra’da 160 küsur yıldır yaşanan 5 çayı ritüeline katıldığımdan da söz ettim… İstanbul’a döner dönmez kütüphanemden Deniz Gürsoy’un “Demlikten Süzülen Kültür Çay” kitabını çıkardım ve bu geleneğin öyküsünü yeniden okudum:
“18. yüzyılın başlarında İngiltere’de günde yalnızca iki öğün
yemek yenirdi: Kahvaltı ve akşam yemeği. Akşam yemeği saati geçen
yıllarla beraber öğleden sonra iki-üçten altı-yediye doğru
kaydıkça, arada acıkan mideleri bastıracak küçük bir öğüne daha
ihtiyaç duyulmaya başlandı.
1830’larda VI. Bedford Düşesi Anna, akşam üzerleri kendisini
kendisini ‘batmakta olan bir gemi gibi’ hissettiğinden bir demlik
çay ve yanında hafif bir şeyler atıştırmanın açlığını bastırdığını
fark etti ve Belvoir Kalesi’na davet ettiği konuklarına “Beş Çayı”
ikram etmeye başladı. Minik pastalar, sandviçler, tatlı çeşitleri
ve çay ikram edilen bu davetler öyle tutuldu ki, kısa sürede diğer
ev sahipleri tarafından da benimsenerek âdet halini aldı.”
Çayın beş bin yıllık uzun tarihinin ritüellerle bugüne kadar gelmesi, günümüzde de keyifle tüketilmesi birkaç cilt kitapta bile anlatılamayacak uzunlukta ve derinlikte bir konu… Ben, bugün tanık olduğum bir başka ritüeli, Japonların çay törenini de anlatmak istiyorum…
Sado (çay yolu) veya "Çanoyu" (çayın sıcak suyu) adı verilen çay töreni gönlümüzü kıpırdatarak içimizdeki huzursuzlukları ve sıkıntıları temizlemeyi, aynı zamanda ruhi olarak daha yüksek bir yola girebilmek için gereken ortamı sağlamayı hedefleyen bir etkinlik... Yani ruhani huzura erişmek için bir yol olarak nitelendiriliyor...
Japonya’da genellikle özel çay odalarında, özel araç ve gereçlerle yapılıyor çay törenleri... Çok önceleri bu çay odaları, yaşam alanlarından uzak, yeşilliklerin içinde sakin yerlere inşa edilen küçük evlermiş. Bunların örneklerine halen Japonya’da birçok milli parkta ve sarayların bahçelerinde rastlamak mümkün.