Hamburg’ta limana, göle ve trenlere bakarak saatler, saatler geçirebilirim… Tıpkı şehirlerin şehri İstanbul’da olduğu gibi… Doğup büyüdüğüm bu kenti anımsatır bana…. Dudaklarımda mutlaka şiirler olacaktır:
Baudelaire’in “Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün! / Ne var gözyaşlarından çamurlar yuğuracak?” dizeleri ya da “Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman. / Beni o limana çıkaramazsın” diye biten Nâzım Hikmet mısraları veya “Ey göl, hatırında mı? Bir gece sükût derin, / Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta” diyen Alphonse de Lamartine’in seslenişi…
Hamburg’ta en sevdiğim yerlerden birisi, Maschen’deki bir trenyolu köprüsü… Harburg, Lüneburger Heide’nin hemen yakınındaki Maschen’de, Avrupa’nın en büyük yük taşımacılığı garı vardır. En az yüz elli tren hattını aynı anda görebilirsiniz bu köprünün üzerinden. Yüzlerce lokomotif ve vagon park etmiş beklerler birbirleri ardına dizilmiş.
Tren yollarını seyrettiğim o köprü, çocukluğumun trenli günlerini anımsamam, oyuncak trenlerimi hayal etmem için iyi bir fırsattır. “Hey trenler, vapurlar, beni burdan götürün”ü dilimden eksik etmedim yıllar boyunca, onlar da beni hiç kırmadı, bu Hamburg yolculuğumda, köprünün üzerinde bir süre için de olsa mutluluğu yaşama fırsatı verdiler…
Lokomotiflerin çığlıkları, biribirine çarpan vagonların sesleri, fren gıcırtıları bu köprünün üzerindeki dünyanın efektleri. Fotoğraflar çekiyorum… Bu görüntüler ne yazık ki karelere belki de üçüncü boyut olmadığından tam yansıyamıyor, diye üzülüyorum. Gözümün gördükleri ile dijital ekranda seyrettiklerim o kadar farklı ki…
Sonra uzun bir katarın geliyor kısa bir bayırın başına kadar. Oradan vagonları aşağıya itiyor henüz göremediğim en arkadaki lokomotif ve onlar, tekli, ikili, üçlü sıralar halinde aşağıya kayıyor, kendilerine ait tren hattına giriyorlar… Tıpkı, akşamları köye dönen sürüden evlerinin önüne gelince ayrılıp ağıllarına giden inekler gibi…