“Ölüm birden boşalmasıdır insanın kendisinden / gizli titreşimler uçar belki boşlukta sesinden”… 14 sene önce yine bir temmuz ayında Antonio Gades’in ölüm haberini öğrenince Attilâ İlhan’ın bu dizelerini düşünmüştüm; yeniden Lorca okuduğum şu günlerde aklıma tekrar düştü…
Carlos Saura’nın 1981 yapımı filminde izlemiştim Gades’i ilk kez. Christina Hoyos (neyse ki o hayatta, 72 yaşında) ile dans ediyordu Kanlı Düğün’de. Flamenkonun kendine özgü diliyle aşk, tutku, nefret ve ölüm gibi evrensel duygular, düğün günü kocasını terk edip sevgilisiyle kaçan genç bir kadın öyküsü etrafında anlatılıyordu. Sonunda iki erkek, birbirlerini öldürüyorlardı…
Sonra bir başka sinema filmi, Carmen gelmişti yine Saura’dan yine Gades’li… Sigara fabrikasında çalışan güzel çingene kızı Carmen’le ona delice tutulan jandarma onbaşı Don Jose’nin dillere destan aşklarının hikâyesi.
Carmen, insan tutkularının insanı tutsak edişine bir örnekti. Hiçbir erkeğe bağlı kalamayan Carmen’in, öç duygusuna kapılan insanların trajedilerini görüyorduk bu eserde. Ve Manuel de Falla’nın müzikleriyle Büyülü Aşk, yine aynı ikilinin yorumlarıyla beni, adı gibi beyazperdede büyüleyecekti…
Kanlı Düğün’ün yazarı Federico Garcia Lorca’nın şiirlerini yaz aylarında yeniden yeniden okumak ihtiyacı hissederim… Mealen şöyle söyleyeceğim dizelerinin bunda büyük etkisi var, diye düşünüyorum:
“Burada bu bu ikindi sazlıklarında