Dün sabah Adnan Oktar ve grubuna yapılan operasyonu izlerken, birden bire 1990’lı yıllara dönüverdim.
Çok dinlenen bir radyo programında, kendini “İslami bir kılıf” altına gizleyen iki grubu sürekli olarak gündeme getiriyordum.
Bunlardan biri Fetullah Gülen Grubu’ydu, diğeri ise Adnan Oktar’ın “Çetesi”
Bir sabah yayında Zaman Gazetesi’ni yırtıp, “Bundan olsa olsa tuvalet kağıdı olur ama insan bunu popusuna bile sürmez” dedikten sonra Gülencilerin hedefi oldum ve bu yıllar boyu sürdü.
Adnan Oktar ve çetesi ile yaptığım mücadele ise biraz daha farklıydı.
1980’lerin sonlarına doğru Ortaköy’de bir evde “Adnan Hoca” olarak ortaya çıkan birisi, etrafına tamamı varlıklı ailelerin çocukları olan genç ve güzel kızlar ve yakışıklı oğlanlar toplamış, onları müridi haline getirmişti.
Aileler kan ağlıyor, evlatlarını bu pislikten kurtarmak için çareler arıyordu.
Adnan Oktar, zengin çocuğu müritlerinin ailelerinden “Aşırdığı” pahalı şeylerden geçiniyor, çocuklar bu bataklığın içinde aileleri ile karşı karşıya geliyordu.
Bazı çocukların ana babalarının bence şüpheli ölümlerinden sonra kendilerine kalan mirasları bile Oktar’ın emrine veriliyordu.
Bu çocuklar arasında o zamanın en zengin ailelerinin evlatları, bakanların, siyasetçilerin çocukları da vardı.
Bazı aileler “Zor kullanarak” çocuklarını bu çukurdan kurtarırken, böyle bir imkanı olmayanlar çaresizce evlatlarının ellerinden kayıp gidişini izliyordu.
Oktar’ın müritleri arasında bugünün çok ünlü bazı yıldızları, televizyonun en güçlü figürleri, mankenleri, hatta siyasetçileri veya siyasetçi danışmanları da vardı.
Tüm bunlar olurken kimsenin kılı kıpırdamıyor, Adnan Oktar rahatça at koşturuyordu.
Yakışıklı müritler İstanbul’un en ünlü gece kulüplerinde mürit avına çıkıyordu.
Müritler arasındaki kızları ikiye ayırmışlardı.
Yeni müritler bulunması için ortalığa çıkan güzel kızlara Adnan Hocacılar “Motorlar” adını veriyordu.