Okuyanlar hatırlayacaktır mutlaka, birkaç ay önce bu köşede “çayları” yazdım.
Çin’in, Hindistan’ın, Sri Lanka yani Seylan’ın ve hatta Japonya’nın, Kore’nin yüksek kaliteli çaylarını anlattım.
O yazıda Türkiye’de iyi çay olmadığını, Türk çaylarının çok sıradan, çok baştan savma ürünler olduğunu söyledim.
Haliyle kızanlar çok oldu.
Özellikle de Rizeliler.
Gerçi Rizelilerden bana hak veren çay uzmanları da çıktı, hatta yerel basında “Kızmayın, adam doğru söylüyor. Biz çayı iyi yetiştirmiyoruz. Doğru düzgün toplamıyoruz. İşi sınıflandırmıyoruz “ diye işin özüne inenler de oldu.
Ben çay bitkisi uzmanı değilim, ama çayı bilirim, severim.
Rize’deki bitkilerle ilgili bir fikrim yok. Gitmedim, incelemedim.
Yüksek yargı mensubu olmadığım için davet edip çay tarlasına sokan da olmadı.
Ama bakkalda, markette satılan yerli çayların içilecek gibi olmadığını biliyorum.
Çok darda kalsam Çaykur’un Tomurcuk’unu alırım belki ama o da eskisi gibi değil.
Neyse daha fazla insanı kızdırmadan gelelim mevzuya.
Benim çay yazısından sonra pek çok “çaycı” aradı.
“Fransızların, İngilizlerin çaycılarını yazmışsınız ama bizde de iyi çaylar var” diye.
Önce bir meraklandım.