Gerçekten çok sıkılıyorum bazen. Şaftı kaymış ya da kaydırılmış bir kitle ile muhatap olmak çok zor. Akıl, izan, mantık bitmiş. Bir gün önce Ekrem İmamoğlu'nun medya ile ilgili serzenişine hak verdiğimi yazıyorum. Ki hak verdiğim sadece o değil, medyaya kim ne dese haklı. Ertesi gün de yine aynı İmamoğlu'na "Ama medyayı tehdit eder bir tonda konuşman yakışıksız. Bunu yapanlar zaten yıllardır var. Sen farklı olacağım diyorsun, sen niye medyaya parmak sallıyorsun" diyorum.Vay efendim bunu nasıl dermişim, medyaya parmak sallayanlara niye bir şey dememişim. Manyak mısınız, deli misiniz, divane misiniz! Aynı yazıda ikisini de söylüyorum zaten. Daha ne diyeyim. Bakın arkadaşlar. Beni kendiniz gibi zannetmeyin. Benim için öznelerin önemi yok. Ben bir eylemi eleştirirken öznesinin kim olduğuna bakmıyorum bile. Ne adı ne aidiyeti ne siyasi fikri ne partisi beni ilgilendiriyor. Ben yaptığına, yapılana bakıyorum. Yani bu toplumun "sesi çok çıkan" bölümü gibi "Bizim adam ne yaparsa yapsın sorun değil, karşıdaki adam ne yaparsa yapsın sorun" diyenlerden değilim. Yavuz Bingöl'ü alkışlayıp, Elçin Sangu'ya sövenlerden, Elçin Sangu'yu alkışlayıp Yavuz Bingöl'e sövenlerden değilim anlayacağınız. Ama Sangu'nun bir çıkar beklentisi içinde olmadan bunu yapmasını daha anlamlı bulurum o ayrı!Siz, yani akıldan uzak cepheleşmenin unsurları, benden kendiniz gibi olmanızı beklemeyin. Olmam. Meşrebim uygun değil. Bu milletin büyük bölümünün de meşrebi uygun değil zaten, biliyorum. Öyle olmasaydı çoktan birbirimizin boğazına sarılmıştık. Yüzde 50'ler karşılıklı olarak evde duruyorsa bu yüzdendir. Başka nedenden değil. ***