Fatih Altaylı Habertürk Gazetesi

Oybirliği ile gelecek katliamı

İmar Affı isimli rezalet ilk ortaya çıktığında, sadece ve sadece Habertürk bas bas bağırdı “Bu bir katliam, bir talan düzenlemesidir” diye.  Habertürk kurumsal olarak tepki gösterirken, bendeniz de...

23 Eylül 2018 | 7.657 okunma

İmar Affı isimli rezalet ilk ortaya çıktığında, sadece ve sadece Habertürk bas bas bağırdı “Bu bir katliam, bir talan düzenlemesidir” diye. 
Habertürk kurumsal olarak tepki gösterirken, bendeniz de buradan bireysel tepkimi koyuyordum sayfalara. 
“Böyle bir yasa çıkarılamaz. Hakkın, hukukun, adaletin katlidir, yasalara saygılı vatandaşın da, müteahhidin de cezalandırılması yasa tanımazlığın, insan ve çevre düşmanlığının kutsanmasıdır” diye. 
Ne iktidar tındı bu haykırışımızı, ne muhalefet. 
Seçime beş vardı ve memlekette namuslu vatandaşlar ile namussuz vatandaşlar arasında bir tercih yapmak gerekince namussuz olanlar daha makbul olduğu, onların sesi daha gür çıktığı için, bu katliam yasası oybirliği ile geçti Meclis’ten. 
İktidar seçim yatırımı yapıyordu, muhalefet ise yasalara saygısız grubun oyunu kaybetmeyi göze alamıyordu. 
Bu insafsız imar affı yasasının nelere mal olduğunu ve olacağını görmeye başladı herkes. 
Haberimiz bile olmayan türlü rezalet bir yana Bursa Mudanya’dan “Devletin” haykırışı yükseldi. 
Mudanya’da, antik bir kentin kalıntıları üzerine AVM inşaatı için ruhsat aldı bir şirket. 
Ve Belediye Başkanı bağırıyor “Yasa gereği ruhsat vermek zorunda kaldık” diye. 
Yasa gereği verilen ruhsatın, inşaata dönüşmesini engellemek için kalan tek yolu ise yine Belediye Başkanı kendi söylüyor.
“Eylem yapacağız, herkesi çağırıyoruz” diye. 
Öyle bir yasa ki, devlet “Haksızlık, alçaklık, rantçılık” karşısında “Kendi elini kolunu bağlamış” vaziyette. 
Hoyratça, düşünülmeden, insaf ve izan sınırları tanımlanmadan çıkarılmış bir yasa bugün Mudanya’da tarihin katline vesile oluyor. 
Ama asıl katledilen çocuklarımızın geleceği. 
Üstelik de TBMM’de oybirliği ile.


***

Hızlı bir Güneydoğu turu

Turizm Bakanı olmasından çok öncesine dayanan bir tanışıklığımız olan Mehmet Ersoy “Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa ve Gaziantep’i iki günde hızlıca gezeceğiz” diye davet edince, küçük bir meslektaş grubuyla yollara döküldük. 
Hem bölgenin turizmde yapmayı planladıklarını görecek hem de yakılıp yıkılan bölgenin nasıl toparlandığını gözlemleme fırsatı bulacaktım kendi adıma. 
THY’nın tarifeli uçağı ile ilk durağımız Diyarbakır’a geldik.

DİYARBAKIR

Kent, hendek savaşlarının yaralarını ciddi biçimde sarmış görünüyordu. 
Yıkılan Sur bölgesindeki tarihi evler kapsamlı bir programla yeniden yapılmaya başlamış. 
Devlet buradaki mülk sahiplerine üç seçenek sunmuş. 
Devlet destek versin, buradaki mülklerinizi kendiniz onarın. 
Buradaki mülklerinizi devlete verin, onun yerine biz size TOKİ’den konut verelim.
Mülklerinizi değerine devlet satın alsın. 
Ayrıca da halkın zararını karşılamak için tüm mülk sahiplerine eşya yardımı yapılmış. Beyaz eşya, kahverengi eşya ve mobilya yardımı. 
Bunların tutarı yaklaşık 100 milyon TL’yi geçmiş. 
Şu anda bölge tarihi dokusuna uygun olarak yeniden yapılıyor, elde kalan bir şey var ise onlar da restore ediliyor. 
Diyarbakır’da yaşam normale dönmüş ve terörden pek eser kalmamış. 
Belediye başkanlarının yerine atanan kayyumlardan halk oldukça memnun. 
Ancak bu memnuniyete rağmen yerel seçimlerde oyları yine HDP’ye gidecek gibi görünüyor. 
Kentteki tarihi eserlerin büyük bölümüne çok önemli restorasyon projeleri gerçekleştirilmiş ve bitmiş. 
Milattan Sonra 3. Yüzyıla kadar uzanan tarihi St. George Kilisesi onarılmış ve sergi mekanı olarak hizmete alınmış, hemen yanındaki 19. Yüzyıl binaları restore edilmiş ve arkeoloji müzesine çevrilmiş. 
Dicle Üniversitesi’nden arkeologların bölgedeki kazılarda elde ettiği ve neredeyse Göbeklitepe ile yaşıt neolitik çağ yerleşimlerinden çıkarılan eserler bu müzede sergileniyor. 
Mardin yolu üzerindeki Zerzevan Kalesi de yine Dicle Üniversitesi arkeologları tarafından yürütülen kazılarla büyük oranda ortaya çıkarılmış. 
Hristiyanlık öncesi geç Roma dönemi kalede, bir de Mitra tapınağı bulunmuş. Dünyada bulunan en iyi Mitra kalıntısı olan tapınak geçen yıl tamamı Avrupalı 61 bin turistin ziyaret ettiği bir yer olmuş. 
National Geographic bölgede çekim yapmak için izin başvurusunda bulunmuş, Morgan Freeman tapınağa gelerek “İnanç” belgeseli için çekim yapacakmış.

MARDİN

Bölgenin bana göre en güzel kenti olan Mardin’de de gerek Valilik, gerekse Belediye çok başarılı işlere imza atmışlar kısa süre içinde. 
Mardin’de de terörden pek iz kalmadığı gibi, bu yıl yarım milyona yakın turiste ev sahipliği yapılmış. 
Zaten uzun süredir kendini yenilemeye uğraşan kent, terörün hortlamasıyla kaybettiği zamanı Valiliğin başarılı çalışmaları ile son gördüğümden bu yana epey aşama kaydetmiş. 
Kentin zaten muazzam olan tarihi dokusu daha da belirgin hale gelmiş. 
Vali Mustafa Yaman, hakkındaki önyargıların aksine kentle çok barışık bir durumda. 
Alıştığımız vali tipinin çok dışında. 
Akşam yemeğinde, yöresel şarkıcının uzattığı mikrofona kah Kürtçe, kah Arapça şarkılar söylemekten kaçınmayan, güleryüzlü, kendi ile barışık bir portre. 
Türk sanat müziğini imam babasının evde söylediği şarkılardan öğrendiğini, hukuk fakültesinde okurken aşık olduğu eşine kendini beğendirmek için Sezai Karakoç’un tüm şiirlerini ezberlediğini anlatacak kadar samimi. 
Kayyum belediye başkanları burada da çok iyi işler yapmışlar. 
Kent müzenin dışında, kent içinde bir mini “Şehir müzeciği” yapmış belediye. 
Müzede “Arttırılmış sanal gerçeklik” ile kentin tarihini yaşamanın yanı sıra, Mardin tarihinin kalıntılarını, replikalarını bulmak da mümkün. 
Kentin genç emniyet müdürüne terör meselesini soruyorum. 
“Büyük oranda sona erdi. Halk terörden bezmiş ve istemiyor. Ancak hala terör örgütü uzantısı partiye belirli bir destek veriyorlar. Ancak bu karamsarlık yaratmamalı. Burada insani bir bakış açısı ile çaba göstermemiz lazım. Terör örgütü 25 yıl çalışmış burada. Bunu bir günde silemeyiz. Sabırla, inatla burada devletin iyi ve yumuşak yüzünü göstermeli, hizmet etmeliyiz” diyor.

CERCİS MURAT KONAĞI

Ebru Baybara Demir ismini duymuş olanlarınız vardır belki. 
Bir Mardin klasiği haline gelmekte olan Cercisli Murat Konağı’nın işletmecisi. 
Ben kendisini ilk defa Bask Mutfak Festivali’nde, İspanya’da görmüştüm. İlk ona kalmıştı. 
Gerçek bir yemek deneyimi sunduğu konağı işletiyor ama aslında bir otelci ve yıllar önce mesleğe başladığı yer Turizm Bakanı Ersoy’un oteli olmuş. 
Daha sonra evlenip Mardin’e yerleşmiş ve Mardin’e gelen bir yabancı turist kafilesi yemek yiyecek yer bulamayınca bu grubu Mardinli kadınlara yaptırttığı yemeklerle ağırladıktan sonra Cercisli Murat konağı fikri aklına gelmiş. 
Ebru Hanım, burayı 21 kadınla birlikte kurmuş ve birlikte çalışıyorlar, birlikte üretiyorlar. 
Ancak yaptıkları iş yemekle sınırlı değil. 
Bölgedeki tarımsal üretimi de destekliyorlar. 
Bölgenin tarihi tohumlarını yeniden üretime alıyorlar. Bunlardan biriyle başladıkları “Yerel tohum” projesinde bu yıl 600 dönümlük bir alandan mahsul alacaklar. 
Bu tohumların özelliği sulama ve ilaçlama istememesiymiş. 
Tamamen organik, doğal ve çevreye uyumlu. 
Bu tür geleneksel üretimi daha geniş bir yelpazeye yaymak için UNESCO’dan destek almışlar. 
İşin ilginci, burada da kadınları devreye sokmuş Ebru Baybara Demir. 
Bu geleneksel tarımı yapanların tamamı kadın üreticiler. 
Bu çok etkileyici gezimizde yarın da Urfa, Halfeti ve Gaziantep’i göreceğiz. 
Onları da yarın anlatırım.

***

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Karamsarlığı yenmenin yolunun yapmak olduğunu anladığımız zaman

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bana katlanan herkese teşekkürler 16 Mayıs 2023 | 432 Okunma İçimizdeki İrlandalılar 12 Mayıs 2023 | 693 Okunma Dünün güneşi, bugünün çamaşırı 11 Mayıs 2023 | 1.200 Okunma Bozburun'da işlem tamam 10 Mayıs 2023 | 623 Okunma Rant deyince dingildeyenler 09 Mayıs 2023 | 818 Okunma