ÂDETTENDİR, dolar fırladığında vatandaşa “Dolarınızı bozdurun” çağrısı yapılır.
Daha önce yapıldı, yine yapılıyor.
Bir önceki çağrıda dolarlarını bozduranların pek de kârlı çıkmadığı aşikâr.
Ancak bu kez durum az da olsa farklı.
Çünkü bu kez doların artmasında Türkiye’nin “ekonomik durumu” kadar“söylem yanlışlığı” da etkili oldu.
Artışın yüzde 50’si ekonominin gerçeklerine, yüzde 50’si se ekonominin gerçeklerine hiç de uygun olmayan siyasal açıklamalara dayanıyordu.
Söylemden geri adım atılınca, sözlerden kaynaklanan artış durdu ve hatta geri döndü. Söylem yeniden “ekonomik gerçeklerle çelişir” hale gelmezse doların bir süre daha buralarda kalacağından kuşkum yok.
Hele hele yargıya güveni artırıcı önlemler alınır, bağımsızlığı inandırıcı hale getirilirse, OHAL kısa süre içinde kaldırılırsa, Avrupa ile sıcak ilişkiler artarsa durum tam tersine dönebilir.
Bu yüzden de bu kez “Dolarınızı bozdurun” çağrısının bir anlamı, ekonomik bir tabanı var.
Türkiye yeniden 2007 öncesi kodlarına dönerse her şey normale döner.
“Dış güçlerin oyunu” lafı ise hiç ama hiç geçerli bir laf değil.
Para, kendi gücünden başka hiçbir güç tanımaz.
Ne içeride, ne dışarıda.
***********
4 KİLOMETREDE YATAN 32 MİLYAR
BUNDAN hemen hemen 10 yıl önceydi.
Ali Babacan’la televizyonda, Teke Tek’te bir tartışmamız oldu.
Babacan’a iki şey sordum.
“Türkiye ihracatta güçlü olduğu sektörlerde Uzakdoğu’nun ucuz işgücüne pazar kaptırıyor. İhracatta rekabetçi sektör olarak neyi planlıyoruz, hangi sektörleri destekleyip ön plana çıkaracağız?” ilk sorumdu.