Profesör Sinan Canan’ı tanır mısınız?
Ben tanırım.
Tanımamın nedeni birkaç kez Teke Tek Özel programında beraber olmamız.
Hakkındaki izlenimim şudur:
“Bilgili, işine aşık ve hakim bir bilim adamı.”
Programlarda kendisinden çok şey öğrendim, izleyenlerin de verdiği bilgilerden faydalandığını düşündüm.
O Sinan Canan bir süredir sosyal medya üzerinden hedefte.
Büyük Sorular adlı programda kadın beyni ile erkek beyninin işleyiş farkı hakkında “münasebetsizce” bir şeyler söylediği için.
Tabii kendisine bu denli tepki gösterilmesinde bir önceki olayının da etkisi var.
ODTÜ’lü öğrencilere de “yakışıksız” bir biçimde hakaret etmiş olmasının...
Sinan Hoca’nın bu söylediklerini makul veya doğru bulacak halim yok.
ODTÜ’lü öğrencilere karşı haksızlık, programda söyledikleri ise “densizlik”.
Ama daha bir kaç gün önce bilim adamlarını ve sanatçıları değerlendirirken, ortaya koydukları işler ile değerlendirmek gerektiğini söylemiş biri olarak tüm olan bu saldırıların Sinan Canan’ın bilim adamı olarak önemini ortadan kaldırmadığı inancındayım.
Bilim insanları da zaman zaman saçmalayabilir veya bizimle aynı fikirleri savunmayabilirler.
Bunları o kişileri rezil etme, toplum dışı gösterme fırsatı olarak değerlendirmek ilkelliktir.
Böyle yaptığımız zaman, zaman zaman muhalif şeyler söylüyor diye İlber Ortaylı’ya saldıranlardan, 12 Eylül’ü övüyor veya bazı padişahlar konusunda tarihte yazanlardan farklı şeyler söylüyor diye Avrupa, Amerika, Rusya Bilimler Akademisi üyesi Celal Şengör’ün “O da bilim adamı mı kardeşim” diyen ilkel kafadan farkımız kalmaz.
Elbette eleştirilirler, elbette karşıt fikirler onlara da haykırılır, elbette yanlışları söylenir.
Ama linç edilmezler.
Mesela Şengül Hablemitoğlu’nun Twitter üzerinden yaptığı eleştiriler son derece yerli yerindedir.
Ama Şengül Hablemitoğlu’nun yazdıklarının altına “Gelmiş geçmiş mucitler arasında bir tane kadın mucit gösterin siz haklısınız” diye yazan cahile Nevşin Mengü gibi “Bilim pipiyle yapılıyor sanıyor herhalde” yazmaktansa “Marie Curie” yazmak daha doğru bir yanıt olurdu herhalde.
Çünkü cehaletle “pipiyle” değil “bilgi” ile mücadele edilir…
***
Rezaletten felakete
İmar Barışı denilen rezaletle ilgili pek çok yazı yazdım.
Kimsenin tındığı yok.
İktidar oradan gelecek paraya, muhalefet ise oradan kaybedilebilecek oya konsantre olduğu için “felakete” dönüşmeye başlayan “rezalete” kimsenin “dur” diyeceği yok.
Bakın bana gelen şu mektup “imar affı"nın ne olduğunu çok iyi anlatıyor:
“Ben yazılım mühendisiyim. Sadece bana, tanıdığım 2 kişi kendi çevrelerindeki talepten dolayı bir iş teklif ettiler. Olay şu;
Vatandaşın 3 katlı evi var. Resmini çekmiş cepheden ve yandan. Bu resimle oynama yapıp evi 4-5 katlı yapmamı istiyor. Sonra bu resimle bakanlığa gidip 'Ben kaçak ev yaptım imar affından yararlanmak istiyorum' diyecekmiş. İleride de imkanı olunca bu kaçak katları yapacakmış. Benim uzmanlık alanım zaten görsel temalar değil ama merakımdan bunu sadece fotoğrafla nasıl halledersin ki dedim. O da 'Sadece fotoğraf yeterli gelip bakmıyorlar, komşum böyle aldı' dedi. Benim alanım değil ama inanın biraz bilgisayardan anlayan bir lise talebesi bile istenileni kolayca yapabilir. Deprem kuşağındaki bir ülkede buna bakanlık nasıl göz yumar!
Ben tadilat için bile belediyeden ruhsat almış, yapılandıracak vergi borcum olmayan, trafik cezam olmayan, vergilerini düzgün ödemiş, kurallara uymuş enayi bir vatandaş olarak devlete küsüyorum. Borçlular affedildi, üç kağıtçı fırsatçılara yol veriliyor. Bir de aftan söz ediliyor. Devlet beni ödüllendirmiyor, takdir etmiyor. İnanın bana benim gibi birçok insan sırf bu sebeplerle ilk fırsatta ya bu memleketi terk edecek ya da öyle değil böyle deyip bildiği ne varsa vurgun yolunda kullanacak.”
Okurumun mektubu giderek ağırlaşan ifadelerle devam ediyor.
Ama durum budur.
Biliyorum kimse umursamayacak ama ben umursamaya devam edeceğim.
Tüm namuslu vatandaşlar adına.
***
Türk medyası ve habercilik
Fehmi Koru dün medyamızı eleştirmiş.
“Kendi ülkemizde işlenen bir cinayetle ilgili en ayrıntılı haberleri Amerikan basınından alabildik. Utanmalıyız” diyor özetle.
Ben de önceki gün aynı meseleye farklı bir açıdan baktım.
“Amerikan medyası üzerinden konuyu işlemek Türkiye açısından daha iyi oldu. Bu planlı yapıldıysa iyi işledi” dedim.
Muhtemelen bu işin medya tarafını ABD medyası üzerinden yönlendiren akıl da, Türk medyası ile ilgili olarak pek de “olumlu” şeyler düşünmüyordu.
“Bunları dünya ile saygınlığı yerle bir olmuş Türk medyası üzerinden paylaşırsak inandırıcılığı olmaz, biz en iyisi WP üzerinden yürüyelim” demiş olabilirler, ki haklılar.
Çünkü Türk medyası öylesine ürkek ki, neyin haber değeri taşıdığını bile artık düşünmüyor.
Önceki gün Habertürk’te muazzam bir haber vardı.
Suudi Arabistan’a muhalifleri susturma fikrinin, bir ara Türkiye’de de çok tartışılan McKinsey’in Suudi Prense hazırladığı bir rapordan çıktığını, o raporda adı geçen pek çok kişinin ve sosyal medya hesabının susturulduğunu yazdı Habertürk.
Ve bu bomba haber, yurt dışında büyük ses getirip, McKinsey’i konuyla ilgili açıklama yapmak zorunda bırakırken, tek bir Türk gazetesinde bununla ilgili tek satır haber dahi yapılmadı.
***
Önemli ise paylaş
Medya demişken çok hoşuma giden bir şeyi paylaşayım sizinle.
Biliyorsunuz bizim ülkede, özellikle de internet medyasında
haber alıntılamak, başkasının haberini çalmak vakayı adiyeden.
Benim burada maaş karşılığı yazdığım yazıyı, adını sanını
bilmediğim 1000 ayrı yerde yayında görmem çok sıradan.
Batı basınında ise böyle şeyler pek ender oluyor. Hele hele rakipler arasında asla.
Ancak geçen hafta bunun ilginç bir istisnası yaşandı.
New York Times’in internet sitesi, Washington Post’un bir haberini paylaştı ve şöyle dedi:
“Meslektaşlarımız Washington Post’un fikir yazılarını pek paylaşmayız ama bu yazdıkları o kadar önemli ki, bunun mümkün olan en fazla sayıda kişi tarafından okunması ve paylaşılmasını önemsiyorum”
***
Başarılı bulmak
Biliyorsunuzdur, eski Türkiye güzeli ve manken Arzum Onan uzunca bir süredir heykel yapıyor.
Ve şimdi de bu heykelleri ile kadın hakları ve kadınlara toplumda biçilen rolün anlamsızlığı ile mücadele için bir sosyal sorumluluk projesi yürütüyor.
Bir kaç gün önce bir gazeteci “Arzum Onan’ın heykelleri için ne düşünüyorsunuz, başarılı buluyor musunuz?” diye sordu.