Bedava çay ve kek dağıtılacak millet kıraathaneleri ne zaman
açılacak bilmiyorum.
Belki açılanlar da vardır. Görmediysem kusuruma bakmayın.
Ama bana sorarsanız Türkiye’nin kıraathanelerden daha acil bir
ihtiyacı var.
Sosyal medyaya, en basit olaylara verilen tepkilere, tartışma
konularına, insanların birbirlerine yönelik incir çekirdeğini
doldurmayacak şeylerden kaynaklanan öfke ve düşmanlığına bakıyorum.
İnanamıyorum.
En basit tartışma konularının hakarete, en küçük siyasal düşünce
farklılıklarının düşmanlığa dönmesini aklım
almıyor.
Bir futbol yorumuna bile “Geberirsin inşallah” diye tweet
atılmasına, oturduğu semtten dolayı bile insanların yaftalanmasına
aklım sırrım ermiyor.
Toplumun bir öfke bulutu içinde yaşamasından, herkesin sürekli bir
“gider” yapmasından, her şeye “atarlanılmasından”
korkuyorum.
İfratla tefrit arasında gidip geldiğimiz çok
ortada.
Ve benim buradan vardığım sonuç şudur.
Giderek akıl sağlığımızı yitiriyoruz.
Mantıklı ve makul düşünme yeteneğimizi yok etmişiz ve daha vahimi
bunun farkında değiliz.
Çok açık ki, bu ülkenin “millet kıraathanelerinden” daha önce
“millet psikiyatrhanelerine” ihtiyacı var.
Yoksa yakında birbirimizin gözünü oyacak hale geleceğiz. Ki belki
de geldik.
Gerçekten ruh sağlımız pek iyi değil gibi
duruyor.
Bu da kıraathanede düzelmez.
Tam aksine millet birbirinin kafasına ıstakayı indirir.
***
Firebae
Sonunda beklenen oldu.
Ya Nusret’te ya da “steakhouse” adıyla “elitleştirilmiş” et
lokantalarımızdan birinde bir facia olması
kaçınılmazdı.
Her yemeği bir "chateaubriand" havasında alevlerle, yangınlarla
pişirirsen, üstelik bunu eğitimi sınırlı personelle yapmaya kalkar
ve salakça bir şekilde bunun çok havalı olduğunu düşünürsen sonunda
birini yakarsın.
Olay Nusret’te patlak verdi.
Daha önce de bir başka “steakhouse"umuzda alevli şov sırasında
yangın alarmı çalışmış, müşteriler açılan yangın fıskiyeleriyle
sağlam bir duş almıştı.
Bu kez durum daha feci.
Bir turist ağır yaralı, birkaçı yanık
tedavisinde.
Her fırsatta PR çalışması yapan Nusret Bey’den ise şimdilik pek ses
yok.
Her ne kadar benim tarzım olmasa da Nusret Bey’in uluslararası
başarıları ve popülaritesi hoşuma gidiyordu.
Ancak şimdi merakımı kabartıyor.
Bir müşterinin feci şekilde yanması ile sonuçlanan olay Nusret
Bey’in Türkiye’deki bir lokantasında meydana
geldi.
Konu muhtemelen yargıya intikal eder ve Nusret Bey küçük bir
tazminatla kurtulur.
Peki ya bu olay Nusret’in New York veya Miami’deki lokantalarından
birinde meydana gelseydi ne olurdu?
Beyefendi kaç milyon dolar tazminat ödemek zorunda kalırdı ya da
Nusret diye bir şey kalır mıydı çok merak ederim.
***
Herkes bir Müze Kart almalı
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy ile yaptığımız geziyi epey
bir anlattım ama çok önemli bir konuyu nedense gündeme
getirmedim.
Hadi daha açık söyleyeyim.
Unuttum.
Bakan Ersoy’la gezimiz sırasında gündeme gelen konulardan biri de
Bakanlık'a bağlı müzelerin giriş
fiyatlarıydı.
Ben Türkiye’deki müzelerin giriş fiyatlarının Türkler için pahalı,
özellikle Avrupalı ama genel olarak yabancı turistler içinse ucuz
olduğunu söyledim.
Bu tartışma üzerine Bakan Mehmet Ersoy çok ilginç bilgiler
verdi.
Ersoy’un verdiği bilgilere göre Türkiye’de müze girişlerinden elde
edilen toplam gelir 400 milyon TL’ye yakın.
Bir karşılaştırma yapabilmeniz için söyleyeyim, Paris’te sadece
Louvre Müzesi’ni yılda ortalama 10 milyon kişi ziyaret ediyor ve
190 milyon avro gelir elde ediliyor. Yani yaklaşık 1,5 milyar TL.
Tek müzede Türkiye’nin toplam müze gelirinin 4 katına
yakın.
Yine Bakan Ersoy’un verdiği bilgiye göre, Türkiye’deki müzelerin
toplam gelirlerinin yüzde 85’i yabancı turistlerden, yüzde 15’i
yerli turistlerden elde ediliyor.
Bakan Ersoy’un şikayeti şu:
“Yüzde 15’i kızdırmamak için yüzde 85’ten eksik gelir elde
ediyoruz. Oysa müze giriş fiyatlarımızı arttırmamız lazım. Bunu
evrensel değerlere yaklaştırmamız lazım. Fransa’da bir müze girişi
yaklaşık 20 avro. İçerdeki farklı sergiler için ekstra para
ödemeniz de gerekiyor, ki o da ayrı. Biz ise zam yaptığımız zaman
hemen kıyamet kopuyor. "Türkler nasıl girecek" diye. İyi de Türkler
gelirin sadece yüzde 15’i. Biz yüzde 15 için yüzde 85’ten daha
yüksek gelir elde etme şansımızı kaybediyoruz. Oysa Türkler için
Müze Kart diye bir uygulamamız var. Bir Müze Kart alsalar, ayda bir
kez kullansalar bile her müze girişi 7-8 lira olacak, ki son derece
makul. Bu sayede biz de yabancı turistlerden doğru düzgün bir gelir
elde edeceğiz”
Haklı mı?
Bence haklı.
Bir Müze Kart almak çok da zor olmasa gerek.
***
İstisna ve kaide
Meslek dallarına göre değişen ilginç bir “adalet” anlayışımız
var.
FETÖ terör örgütü lideri Fetullah Gülen’in dizinin dibine oturmak
veya samimi pozlar vermek futbolcu iseniz
suç.
Yok eğer siyasetçi ve hayli zengin bir işadamı iseniz suç
değil.
Tabii bunların da istisnaları var ama tek tük.
***
THY’den tartışma bilgisi
THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı’nın kabinde bir yolcunun
yerini almasıyla ilgili bir yazı kaleme aldım ve “Keşke Aycı
yolcudan özür dileyip, oraya kendi otursaydı ve koltuğu sahibi olan
yolcuya geri verseydi” dedim.
Yazıyı da “THY’den beni aramalarına gerek yok” diye
noktaladım.
Ancak yine de aradılar.
THY Basın Müşaviri Yahya Üstün aradı.
“Fatih Bey, 'Aramanıza gerek yok' demişsiniz ama ben bekledim
bekledim, aramadan duramadım” dedi.
Güldük.
Olayı anlattı.
“Aynen dediğiniz gibi oldu olay. Ne yazık ki, yolcumuz bir
işgüzarlık sonucu başka koltuğa alınmış. İlker Bey durumu uçağa
binince öğrendi ve hemen yolcumuzun yanına giderek ‘Özür dilerim.
Bilgim ve arzum dışında gelişmiş bir olay. Lütfen siz yerinize geri
dönün. Ha 5. sıra ha 15. sıra, benim için önemi yok. Gerçekten
kusura bakmayın' dedi. Ancak yolcumuz kızmıştı ve İlker Bey’e 'Şov
yapıyorsunuz' diye çıkıştı. İlker Bey bir iki kere daha ısrar etti
ama aynı karşılığı alınca 'Asıl siz şov yapıyorsunuz'
dedi.”
Burada asıl mesele tek bir olay değil.
Kurum kültürü.
Bir daha böyle tatsızlıklar olmaması için, THY yöneticileri gelecek
diye yolcuların rahatsız edilmeyeceğini tüm personele öğretmek
gerek.
Çünkü önemli olan yolcular.
Onlar misafir.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Duman çıkmayan yerde de ateş olabileceğini anladığımız zaman.