ABD-İngiltere- Fransa koalisyonu Suriye’yi vurdu.
Trump’ın ve “uluslararası sermayenin cici çocuğu” Macron’un aniden sertleşmesinin nedeni “kimyasal silah” iddiası.
Açık söylemek gerekirse, bu tür iddialara, hele hele ABD’den geliyor ve“büzükdeşleri” tarafından destekleniyorsa “temkinli” yaklaşırım.
Esad’a bayıldığımdan ya da doğru düzgün adam olduğunu düşündüğümden değil.
Bu ülkelerin “yalancılığı” tescilli olduğundan.
Irak’a da “Kitle imha silahı var” diye saldırmışlardı.
2 yıl ve 1 milyon Iraklının ölümünden sonra “Yokmuş, yanılmışız. Özür dileriz” dediler hatırlarsanız.
Türkiye’yi bile Afrin harekâtı sırasında neredeyse aynı şekilde suçlamaya kalkışanlar bunlar değil miydi!
ABD-Fransa-İngiltere’nin Suriye saldırısından sonra en dikkat çekici yaklaşımı ise Yeni Şafak Gazetesi Yayın Yönetmeni Sevgili İbrahim Karagülsergiledi.
Bu üçlü harekâtı alkışlayanlara şöyle sesledi: “Bunlar 15 Temmuz’da bizim Meclis’imizi bombalatanlar değil miydi?”
Vatan Partisi’nden gelse çok ilginç olmazdı ama muhafazakâr kanattan gelen böyle bir ses gerçekten ilginç.
Türkiye’de iktidar kanadı, Esad’a yönelik olduğu için bu füze saldırısını onaylıyor ve destekliyor.
Kendi bilecekleri iş.
Ancak uzun vadeli hesapları ne doğrusu merak ediyorum.
Belli ki, hâlâ “Esad gitsin de, sonrasına bakarız” yaklaşımı içindeler.
Peki Esad gidince Suriye’de ne olacak?
Gelişmeler lehimize mi cereyan edecek.
Esad giderse güçlü bir merkezi hükümet olabilecek mi?
İhvan iktidarı alabilecek mi?
Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaya Türkiye’nin gücü yetecek mi?
Yoksa Esad’ı füzelerle yıkanlar, Suriye’yi bölüp parçalayacak ve saklamaya gerek görmedikleri bir şekilde yanı başımızda PKK devletini kuracaklar mı?
Ve biz o zaman Afrin’i ve El Bab’ı kime teslim edeceğiz?
Bu soruların yanıtları bende yok ama kuşkularım ve korkularım var.
***********
MÜCADELEYİ SİVİL SİYASET ÜSTLENDİ
HABERTÜRK’ün yayın yönetmen yardımcısı, sevgili
kardeşim Kürşad Oğuzdün şöyle bir cümle kurdu: “1000
yıl sürecek denilen 28 Şubat, 21 yılda bitti.”
Ben de Kürşad’a baktım ve gülümseyerek bir soru sordum: “Emin misin!”
28 Şubat diye özetlenen şey neydi?