Konuyla ilgili en yetkili kişi, tren kazasının ardından şöyle
demiş, gazetelerden okudum.
“Sinyalizasyon şart değil.”
Doğrudur.
Şart değil.
Hele şartnameyi kendiniz yazıyorsanız, hiç de şart olmak zorunda
değil.
Medeniyet de şart değil zaten.
Peki “Şart olmayan sinyalizasyon” neye yarıyor da, ulaşımının
önemli bir bölümünü trenlerle yapan Avrupa ülkeleri ve gelişmiş
Uzakdoğu ülkeleri sinyalizasyona önem veriyorlar?
Bu sorunun yanıtını Avrupa’nın demiryollarında çok gelişmiş bir
ülkesinde sinyalizasyon uzmanı olarak görev yapan bir Türk
vatandaşından öğreniyoruz:
"Doğru düzgün çalışan gerçek bir ETCS sisteminde, bir tren kendini
başka bir trenin önüne atacak olsa bile makaslar onu otomatik
olarak dışarı atar. Bir tren başka bir trenin yolunda durup,
sabotaj yaparak kazaya sebep vermek istese yine gelen tren otomatik
frenlenir. İki tren sürücüsünün 2’si anlaşıp kaza yapmak istese,
raylarda da suç ortakları son anda raylardaki cihazları sökse,
merkezi sistemin başındaki görevli kasıtlı olarak tüm birimlere
yanlış bilgi verse, bu birimlerin hepsi ellerinden geleni yapsa
trendeki EVC birimi otomatik fren yapar. Kaza meydana
gelmez.”
Evet sinyalizasyon şart değil.
Ama sinyalizasyon var ise istesen de kaza
yapamıyorsun.
İster hata olsun, isterse bazılarının iddia ettiği gibi “Sabotaj”
olsun. "Komplo" olsun kaza yapamıyorsun.
Sinyalizasyon var ise kaza ancak mekanik bir arıza, trenin
tekerleğinin çıkması, frenlerinin arıza yapması gibi nedenlerle
olabiliyor ama kimse önündeki trene
çarpmıyor.
İstese de çarpamıyor.
Bunu TCDD de biliyor zaten.
Öyle olmasa niye kalkıp da hızlı tren hatlarına yüzmilyonlarca
dolar verip ETCS sistemi kursunlar ki.
Aynı uzman bu konuda da uyarıyor:
“Türkiye yüzmilyonlarca dolar değerinde ETCS 2 sistemi aldığını
açıkladı. Avrupa’da da tüm yüksek hızlı tren hatlarında yüzde yüze
yakın bir güvenlik garantisi sağlayan bu sistemler kullanılıyor.
Üstelik de çok daha yoğun trafiğe sahip hatlarda. Eğer bu sistemin
bulunduğu bir hatta kaza olmuşsa zaten Türkiye’ye satılan şey ETCS
2 değil anlamına gelir ve kazıklanmışız demektir. Çünkü bu sistem
benim görevli olduğum ve Türkiye’den çok daha yoğun kullanıma sahip
bir demiryolu ağ sisteminde 130 yılda bir kaza yaşanma ihtimalini
gösteriyor.”
Yani lafın kısası şu: “Sinyalizasyon şart değil. Vatandaşınızın
canı kıymetli değilse!”
***
İstanbul’da kime oy vereceğimi açıklıyorum...
İstanbul’da kimlerin belediye başkan adayı olacağı belli
değil.
Ancak adaylar kim olursa olsun oyumu kime vereceğim
belli.
Ben oyumu, İstanbul’un trafik sorununu çözmeyi en akılcı kanıtlarla
gösteren belediye başkan adayına vereceğim.
Diyeceksiniz ki, “Kriterin bu kadar basit mi?”
"Evet" bu kadar basit.
Çünkü trafik sorununun arkasında her şey var.
Yanlış planlama, rant yapılaşması, hatalı yoğunluk planlaması gibi
bir kenti öldüren pek çok neden.
Ve tabii en önemlisi de “Otopark!”