DÜN keyfim hayli kaçtı.
Muhabirlerimizden gelen fotoğraflardı keyfimi kaçıran.
Dünden beri birkaç muhabirimiz Türkiye’nin Doğu ucunda.
Benim de şehrim olan Van’ın yakınlarında Malazgirt’te.
Birkaç arkadaşımız ise Türkiye’nin Batı ucunda, hepimizin kendimizi hemşerisi saydığımız, hepimizin soyundan birkaç kişinin şehit olarak yattığı Çanakkale’de.
İkisi de bizim için çok önemli.
Biri 1071 yılında Anadolu’nun kapılarını Türk boylarına ardına kadar açan Malazgirt Zaferi’nin kazanıldığı topraklar.
Diğeri ise 1071’de devlet kurarak girdiğimiz bu topraklardan bizi atmak isteyenlere boyun eğmediğimiz ve buralarda sonsuza kadar kalıcı olduğumuzu kanımızla gösterdiğimiz yer.
Malazgirt’te iktidar güç gösterisinde, Çanakkale’de ise muhalefet.
Biri orada kökümüze sahip çıktığını göstermeye çalışıyor, diğeri ise diğer yanda “adalet”e sahip çıkmak istiyor.
1800 kilometre aralıklı iki güç gösterisi.
Halbuki ikisi de bizim.
Çocukluğumdan beri Malazgirt’le ne kadar gurur duyuyorsam, Çanakkale’yle de o kadar övünüyorum.
Biri ne kadar benimse, öbürü de en az o kadar bana ait.
Ama ne yazık ki, öyle bir hale getirilmiş ki, olay sanki yüzde 51 Malazgirt’te, yüzde 49 Çanakkale’de gibi olmuş.
Oysa değil.
Bunu bir tahterevalli oyunu zannedenler uyansın artık.
Bu 1800 kilometrelik bir tahterevalli olsaydı eğer, bu ağırlığı taşıyamaz, ortadan ikiye kırılıverirdi.
Kırılmıyorsa sizin becerinizden değil, sağlamlığındandır.
Bırakın bunun iki ucunda zıplamayı.