İSTANBUL’daki alışveriş merkezlerinden birinin içindeki lokantada iki arkadaşımla yemek yiyoruz.
Çaprazımızdaki masada 4 genç adam var.
İçlerinden biri bizim masaya doğru gelip, “Fatih Bey kusura bakmayın, bir şey sorabilir miyim?” diyor.
Ben de “Tabii sor. Hatta uzunsa buyur otur” diyorum.
Hemen bir sandalye çekiyor, “Arkadaşlarım da gelebilir mi?” diyor.
Borsacıymış.
Yabancı yatırımcıların İstanbul Borsası’ndaki işlerini yapıyorlarmış.
“Borsa uçtu. İşleriniz iyidir” diyorum.
Gülüyorlar.
“Abi sen o uçuşu bir de bize sor” diyorlar.
Ve sonunda bakla ağızlarından çıkıyor.
“Abi sabahtan beri yatırımcılarla konuşup duruyoruz ve bir yanıt veremiyoruz. Belki yanıt sizde vardır” diyor ve sorusunu soruyor:
“Abi biz kime inanıp kime göre hareket edeceğimizi bilemiyoruz. Nasıl rapor edeceğimizi de bilemiyoruz. Başbakan ‘Merak etmeyin, savaşacak halimiz yok’ diyor. Sonra Cumhurbaşkanı ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ diyerek Kuzey Irak’a girebileceğimizi ima ediyor. Biz hangisine göre hareket edelim. Yabancı yatırımcımız hangisine inanmalı?”