Gerçekten durumun eleştirilecek bir yanı kalmadı.
Artık gülüyorum.
Başka yapacak bir şey yok.
Siz de gülün. Çünkü üzüle üzüle bir yere varamayacağımız ortada.
Aylar önce, Merkez Bankası’nın kasalarının boşaldığı ortaya çıkınca iş bilir iktidarımız hemen bir formül bulmuş ve ihracatçının ülkeye getirdiği dövizin yüzde 25’ini Merkez Bankası’nda bozdurma zorunluluğu getirmişti.
Son derece hatalı bir karar ve çok zararlı sonuçları olabilecek bu uygulamaya karşı pek sesini çıkaran olmasa da, ben bu köşede “Yapmayın, Bu durumda ihracatçı dövizi Türkiye’ye getirmez. Çift fatura çalışır. Parayı yurt dışında tutar. Böyle zorlamalar olmaz” demiştim.
Tabii ki, dinleyen olmamıştı.
Şimdi durum daha da vahimleşmiş olsa gerek ki, bu kez bu oran yüzde 40’a çıkarıldı.
İhracatçı bu kez ülkeyle kazandırdığı dövizin yüzde 40’ını Merkez Bankası’na verecek.
Böyle bir karar, 1 dolarlık ihracat yapabilmek için 80 centlik ithalat yapmak zorunda olan ihracatçıyı batırır, ihracat yapamaz hale getirir.
Bakın Türkiye’de imalat yapıp, ürünlerinin tamamını ABD’ye satan bir ihracatçı bana aynen şöyle yazmış:
“Sevgili Altaylı, bu karar bizim gibi binlercesine dokunacak. Biz üretim aşamasında kullandığımız malzemenin en az yüzde 80’ini döviz ile alıyoruz. O kadarla da kalmıyor. Yerli ürünler de artan enflasyon nedeniyle artık dolar ile fiyatlandırılıyor. Yerli taşeronlarla yaptığımız anlaşmalar da artık dövize endeksli. Yurt dışındaki pazarlama giderlerim de haliyle döviz cinsinden. Ve şimdi ben ciromun yüzde 80’ini Merkez Bankası’nda bozduracağım. Bu bana Türkiye’deki tesisi kapa, ya Polonya’da, Bulgaristan’a taşı ya da yıllardır ABD’deki iş ortaklarımızın yalvardığı gibi üretimi de Amerika’ya taşı demek. Emin olun ki, bu işi oraya taşısak çok daha rahat ederdik ama biz yıllarca bu ülkeye faydamız olsun, yıllardır beraber çalıştığımız emekçi kardeşlerimiz işinden gücünden olmasın diye burada kaldık. Galiba bize gidin diyorlar.”