GEÇEN yıl bu köşe yoktu.
O yüzden darbe girişimi gecesi yaşadıklarımı yazamamıştım.
Aslında yazmadığım dönemde de hemen her gün köşe yazarmış gibi yazılarımı kaleme alıyor, bir kenara koyuyordum.
Kitap yazmak gibi bir niyetim olmadığı halde belki bir gün “Yazıl(a)mamış yazılar” diye bir yerlerde yazarım diye.
Bu yazı 16 Temmuz’dan kalma. 1 yıl öncesinden.
4 gündür Montreux’deydim.
Metin Şen’in davetiyle Montreux Caz Festivali’ne gitmiş, çok keyifli bir 4 gün geçirmiştik.
Dün öğleden sonra hep birlikte Cenevre’den bizi İstanbul’a getirecek uçağa bindik.
Uçak İstanbul’a teker koyduktan sonra hostesin anonsuyla birlikte telefonumu açtım.
Bir anda yağmur gibi mesaj yağmaya başladı.
Yüzlerce.
‘NE OLUYOR FATİH?’
Hepsinde aynı soru: “Fatih, neler oluyor, bir bilgin var mı?”
Birkaç saat önce Santana ile aynı mekânda öğle yemeği yiyip Lac Leman’ın çevresinde huzur içinde yürüyüş yapmış birinin karşılaşabileceği en anlamsız soru.
Hemen sağı solu arayıp bilgi almaya çalıştım.
Önce sorunun nedenini, sonra da sorunun yanıtını bulmam gerekiyordu kendimce.
Sorunun nedenini kısa sürede öğrendim.
Boğaziçi Köprüsü tek yanlı olarak trafiğe kapatılmıştı, Ankara’da F16’ların uçtuğu rivayet ediliyordu.
Valizimi beklerken Carousel’in yanında daha fazla bilgi geldi.
Bir darbe girişimi vardı, ama ne kimin yaptığı belliydi, ne de başarılı olup olmadığı.
Terminalin kapısına çıktığımda yoğun bir kalabalığın araç beklediğini, ama ortalıkta tek bir araç olmadığını gördüm.