Kuruluşu 1910’lara, ilk üretimi 1915’lere dayanmasına ve Avrupa’da ilk seri üretim yapan marka olarak kabul edilmesine rağmen Audi, 1970’lere kadar pek sesi soluğu çıkmayan bir markaydı. Bunun en önemli nedeni, bir dönem farklı markalarla aynı çatı altına girmesi ve Auto Union’un altında kalmasıydı. O yıllarda NSU daha öne çıkan bir markaydı, ama onun da pek bir şey becerdiği yoktu.
Bugün tanıdığımız Audi, 1970’lerde ortaya çıkmaya başladı. Auto Union’u simgeleyen iç içe geçmiş dört halkalı logosundan başka geçmişle tüm bağlantısını kopardı ve “Büyük Almanlar” arasında hızlı bir yükselişe geçti.
Tabii bu yükselişte en önemli etkenlerden biri, belki de birincisi Audi’nin 1980’de satışına başladığı ilk “Quattro” modeliydi.
Çok öncü bir tasarımın yanı sıra kusursuz bir sürekli 4 çeker teknolojisi sunuyordu. Otomobil 1980’lerin ilk yarısında Dünya Ralli Şampiyonası’nda Stig Blomqvist ve Walter Röhrl’le fırtına gibi esti ve sayısız şampiyonluk kazandı.
Audi’nin yükselişi de böyle başladı. Benim Audi ile tanışmam da bu yıllara rastlar. Tüm arkadaşlarımın VW GTI veya BMW 316 peşinde koştuğu, benimse ithalat yasaklarının başlamasından önce ithal edilmiş büyük Amerikanlarla ilgilendiğim bir dönemde, bir arkadaşım Audi 80 GTE diye bir otomobille çıkageldi. VW Passat temelinde kurulmuş, güzel bir otomobildi ama bize çok “baba işi” gibi görünüyordu.
Sonra Galatasaray’ın eski başkanlarından Alp Yalman’da bir Audi 100 gördüm.
Bayağı hoş bir otomobildi. Ardından Audi A4 ve A6 modelleriyle Türkiye pazarına muazzam bir giriş yaptı. Hemen ardından 1990’ların ortasında efsanevi alüminyum kasalı A4 piyasaya girdi. Sonradan parlayan Alman markası, Mercedes ve BMW’ye kafa tutmaya başlamıştı. Ben de kayıtsız kalamadım.
Önce bir A6 edindim. O kadar memnun kaldım ki, 2000’lerin ortasında RS6’ya geçtim. Şu kadarını söyleyeyim, Quattro bir Audi’niz varsa bundan daha iyi bir yol tutuş göremezsiniz. Tek kötü tarafı, her şeyi yapabileceğinize sizi inandırması ve genelde de yapmasıdır. Gelelim bugün sizlere anlatacağım yeni Audi A4’e. Şunu peşin peşin söyleyeyim, kendi adıma Audi’nin model politikasını çok beğenmiyorum. Hepsi birbirine gereğinden fazla benziyor. Yani A3 A4’e, A4 A6’ya, A6 A8’e fazlaca benziyor. Son birkaç yılda değişen modeller arasında da fazla farklılık görünmüyor. Markayla ilgili yapabileceğim tek eleştiri de bu zaten. Herhalde üretici de bu sıkıntının farkında olmalı ki, bu kez otomobilde daha fazla değişiklik yapmış. Yeni A4’ün dış görünümünde, bir önceki modele göre değişiklikler var.
Farlar şimşek bir form kazanmış. Ön ızgara büyümüş ve net hatlara konmuş. Arkada da stop lambaları, ön farların devamı niteliğinde üçgen formlara girmiş. Bunlar da otomobile biraz daha modern ve yeni bir hava kazandırmış. Gelenekten kopmadan, köklü bir değişiklik yapmadan yeni bir tip oluşturulmuş.