Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna ile ilişkilerine yönelik Batı'daki olumsuz algı, savaşın başlaması ile birlikte tam ters bir yöne evrildi. Akılcı politika, hemen her yerde alkışlanıyor, doğru bulunuyor. Son yıllarda Türkiye karşıtlığını, inatçı bir ideolojik tavır haline getiren The Economist gibi yayınların ve yazarların Türkiye karalamaları, Türkiye'nin savaştaki rolü ile birdenbire açığa düştü.
Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile ilişkilerine yönelik Batı’daki olumsuz algı, savaşın başlaması ile birlikte tam ters bir yöne evrildi.
Akılcı politika, hemen her yerde alkışlanıyor, doğru bulunuyor.
Son yıllarda Türkiye karşıtlığını, inatçı bir ideolojik tavır haline getiren The Economist gibi yayınların ve yazarların Türkiye karalamaları, Türkiye’nin savaştaki rolü ile birdenbire açığa düştü.
Ve Türkiye’nin her iki tarafla da ilişkiyi makul zeminde sürdürebilme yeteneği önem kazandı.
İç ve dış muhalifler, şaşkınlıkla izledikleri bu tutumu doğru buluyor ve alkışlıyor.
Oysa ortada şaşırtıcı bir şey yok.
Türkiye, aslında yeni bir şey yapmıyor, yeni bir şey öğrenmiyor.
Tam aksine bildiği, hem de çok iyi bildiği bir üsluba geri dönmüş görünüyor.
Cumhuriyet’in geçmiş dönem dış politikasına.
Dış politikayı ideolojiye esir etmeyen tavrına.
Kurucu ideolojinin dış politika tavrına.
Türkiye, AK Parti döneminde dış politikada çok feci, her biri felaketle sonuçlanabilecek, hatta zaman zaman sonuçlanan hatalar yaptı.
Bu hataların tek bir nedeni vardı.
İdeolojisini iç politika kadar dış politikaya da yansıtması.
Türkiye 20 yıldır, özellikle de Ortadoğu’da ve yer yer Avrupa ile ilişkilerinde ideolojiye dayalı bir dış politika yürüttü.