Aslında geçen hafta yazayım diyordum ama fırsat olmadı
herhalde.
Yine de geç değil, hatta tam zamanı.
Biliyorsunuz yerel seçimler yaklaşıyor.
Ve anlaşılan zamanında yapılacak. Yani Mart
ayında.
Beş aydan fazla bir süre var ama kulisler
hareketli.
İttifak görüşmeleri, Cumhur İttifakı'nın devam edeceği iddiaları,
MHP’nin “Başta İstanbul olmak üzere bazı illerde AK Parti adayını
desteklemek için aday göstermeyeceği” açıklaması, buna karşın AK
Parti’nin “Biz her yerde aday göstereceğiz” demesi çok konuşuldu.
Daha da konuşulacak.
Bu arada CHP her zamanki gibi iddialı.
Özellikle üç büyük kenti alacaklarını
söylüyorlar.
Son yerel seçimde Ankara’yı almaya gerçekten çok
yaklaşmışlardı.
İzmir zaten kaleleri.
Bu kez İstanbul’da da iddialı olduklarını
söylüyorlar.
Üç büyük kentle ilgili neler konuşuluyor, neler düşünülüyor gelin
bakalım:
İSTANBUL
İstanbul’da CHP, kazanacak bir aday istiyor. AK Parti’yi ilk kez bu kadar zayıf yakaladıklarını düşünüyorlar. Muharrem İnce’nin belediye başkan adayı olmayacağını net bir şekilde açıklamasına rağmen hâlâ İnce’yi İstanbul’a ikna etme çabaları sürecek gibi duruyor. Bu arada Gürsel Tekin, 2 yılı aşkın süredir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için çalışıyor, geziyor. Bu çabası partide saygı görüyor, destek buluyor. Kılıçdaroğlu’nun İstanbul adaylığı sırasında kampanyayı yürüten Tekin’in o seçimde CHP’nin AK Parti’ye yakın bir oy almasından gelen bir de avantajı var.
AK Parti ise İstanbul’u kesinlikle kaybetmek istemiyor. İstanbul’un kaybının sonun başlangıcı olarak görülmesini istemiyorlar. Geçen yıl AK Parti’nin İstanbul için Binali Yıldırım’ı düşündüğünü yazmıştım ve Binali Bey buna şiddetle itiraz etmişti. Bugün bu itirazı hâlâ geçerli mi bilmiyorum. AK Parti’nin İstanbul için elindeki bir diğer koz ise zannederim İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. Soylu’nun Bakanlık'taki yüksek performansı, terörle mücadeledeki başarısı İstanbul’daki hem AK parti hem MHP oylarını konsolide edeceği, üzerine Demokrat parti geçmişinden ötürü AK Parti’nin bugün ulaşamadığı kitlelerden oy almasını sağlayacağı düşünülüyor.
ANKARA
CHP, Ankara’da muhafazakar bir aday gösterecek kesin. Mansur Yavaş geçen seçimde ipi göğüslüyordu az kalsın. Fotofinişle kaybetti. CHP’de yine Mansur Yavaş ismi konuşuluyor ama muhalefet edenler de yok değil. Gökçek’in yokluğunda Yavaş’ın kazanmasına kesin gözle bakanlar Mansur Yavaş diyor.
AK Parti’de ise kafalar karışık. Mustafa Tuna’nın kısa sürede başarılı işler yaptığı düşünülüyor ve Tuna düzgün tavırlarıyla, AK Parti’ye uzak seçmenin de beğenisini kazandı. Ama bu seçimi kazanmaya yeter mi emin değiller. Eğer Binali Yıldırım İstanbul adayı olmayı kabul ederse Süleyman Soylu’nun Ankara Büyükşehir adayı olma ihtimali artar. Soylu’nun Ankara’ya ilaç olacağına kesin gözüyle bakanlar çoğunlukta.
İZMİR
İzmir CHP’nin kendini en rahat hissettiği yer ama yine de bir gerilim var. Kocaoğlu’nun “Ben yokum” açıklaması zaten beklenen bir şeydi ve genel merkezin Kocaoğlu’nu aday göstermeyeceği biliniyordu. İzmir’de CHP'li ilçe belediye başkanlarından birinin aday gösterileceği kesin gibi. Favori isim Balçova Belediye Başkanı M. Ali Çalkaya gibi. Olgun Atila ve Levent Piriştina da adı geçenlerden.
AK Parti ise hiçbir zaman kazanamadığı İzmir’e her seferinde çok asılıyor. Geçen seçimde Binali Yıldırım kozunu öne sürmelerine rağmen olmadı. Bu kez AK Parti’nin adayının eski Futbol Federasyonu Başkanı, şimdinin İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener olacağı kesin gibi. Özgener’in İzmir merkezdeki eski sağ oyları ve “Beyaz İzmirlilerin” desteğini alacağına olan inanç büyük. Özgener’in Ticaret Odası seçimlerinde bizzat Binali Yıldırım’ın açık desteğini almış olması da adaylık iddialarını güçlendiriyor.
***
Yarım ağız bile değilmiş
“Avrupa Futbol Şampiyonası finallerini yarım ağızla istedik”
başlığıyla şöyle yazdım bir kaç gün önce:
“Ben size söyleyeyim, Türkiye zaten bu turnuvayı düzenleme arzusunu
son birkaç ayda kaybetmişti.
Ekonomideki gelişmeler, kimi yatırımların durdurulmasına yönelik
alınan kararlar arasında 'Yahu şimdi bu işi de başımıza sarmayalım'
havası egemen olmaya başlamıştı.
Bazı statların yenilenmesi, organizasyon için harcanacak birkaç
milyar dolarlık bütçe Türkiye’nin bugünkü koşullarında çok uygun
görülmüyordu.
Bu yüzden de Türkiye son dönemde bu işe fazla
asılmadı.
Oluruna bıraktı.
Oluruna bıraktırıldı."
Kimileri kızdı, kimileri dalga geçti
benimle.
Eee, ne oldu şimdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ne dedi: "Çok da önemsemedim. Neticede
masraftan kurtulmuş olduk”
Eee, haksız mıymışım!
***
UEFA raporu ne diyordu?
Avrupa Futbol Şampiyonası finallerini bizim çok istememizin yanı
sıra UEFA’nın iki aday ülke ile ilgili raporu da zaten pek lehimize
değildi. Raporda “Türkiye’nin sunduğu projede insan haklarının
korunmasını garantilemeye yönelik bir aksiyon planı yoktu”
denilmiş.
Ve olumlu olumsuz yönler şöyle sıralanmış:
- Spor Bakanlığı’nın tüm altyapı yatırımlarını finanse edeceğini
göz önünde bulundurmak lazım. Ancak bununla ilgili bir
bütçelendirme sunulmadı.
- Final maçının oynanacağı Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nda 2020 UEFA
Ligi finali de oynanacak. Ancak zamanlama bu statta yapılacağı
söylenen renovasyonu riske atıyor. 2020’ye yetişmeyeceği için
renovasyon askıya alınabilir. 2024’e yetişmesi
şüpheli.
- Maçların oynanacağı kentlerin Avrupa ile demiryolu bağlantısı çok
sınırlı. Konya, Bursa, Kocaeli ve Eskişehir’de konaklama ve toplu
ulaşım turnuva için yeterli değil.
- Ev sahipliği yapacak kentlerin bazıları birbirine çok yakın. 2
saatlik bir sürüş süresi içinde. Trabzon ve Gaziantep ise 6 ila 11
saatlik bir sürüş mesafesinde.
- Trabzon ve Antalya demiryolu ağına bağlı
değil.
- Organizasyonun başarısı tüm kentlerde ulaşım projelerinin
tamamlanmasına bağlı.
- Kentlerin büyük bölümünde konaklama kapasitesi çok
sınırlı.
- Taraftar zonlarına toplu ulaşım sınırlı.
- Alkollü içki sınırlamaları sponsor olması muhtemel bira firmaları
ile uyuşmazlık nedeni olma riskini barındırıyor.
***
Yeni kavram: Güncelleme
Yeni Türkiye’de artık kavramlar değişti ve buna alışmamız
lazım.
Eski Türkiye’de “Zam” diye bir kavram vardı.
Artık “Zam” diye bir şey yok.
Bunun yerine “Fiyat güncellemesi” diye bir kavram
getirildi.
Artık hiçbir şeye zam yapılmıyor.
Sadece fiyatları güncelleniyor.
Maaşlara da aynı oranda güncelleme yapılır inşallah.
***
Fenerbahçeli fanatikler benden özür dileyin
Yaz ortasında Phillip Cocu’nun Fenerbahçe’nin başına geleceği
açıklandığı zaman televizyonda ve gazetede şöyle bir yorumum
olmuştu:
“Cocu’yu tanımıyorum. Ama bildiğim bir şey var, Hollandalı teknik
adamlar Türkiye’de çok başarılı olamıyorlar. Barcelona’nın başından
ayrılıp Galatasaray’a gelen Rijkaard, 8 hafta
dayandı.”
Ben bunu söyleyince Fenerbahçeli fanatiklerden işitmediğim hakaret,
küfür kalmadı.
“Gelir ve kendini sana tanıtır” dediler, pek de kibar olmayan bir
üslupla.
Geldi.
Ben de tanıdım, Fenerbahçeliler de tanıdı.
“Alex gelmez” dedim diye yıllardır beni tefe koyan Fenerbahçe
fanatiklerinden şimdi bir özür bekliyorum.
Yanılınca alay edip, haklı çıkınca gargaraya getirmek yok.
***
Yasaklı şarkıcım
En çok dinlediğim şarkıcılardan biri
öldü.
Charles Aznavour.
Yıllar önce yazmıştım, çocukken dedem Aznavour’u dinlememi
yasaklamıştı, ki pek yasakçı bir adam değildi rahmetli!
Birkaç yıl önce Moskova’da konseri vardı. Gitmemiştim. Bu yıl
Paris’te vereceği konsere gitmeyi planlıyordum, Avro 7 lirayı
geçmeden önce.
Kısmet değilmiş.
Belki de gidemeyeyim diye dedem öbür taraftan müdahale etti
olaya.
O kadar nefret ederdi.
Benim için Aznavour, Hier Encore’du.
Biraz da La Boheme.
Çok azıcık da Que C’est Triste Venise.
“Ektiğin duyguların hasadı olmuyor” derdi.
Bu ülkenin insanlarına ektiği duyguların hasadı pek de iyi
değildi.
Son zamanlarda haksızlık yaptığının farkına varmış gibi
davranıyordu sanki.
***
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kinin yüreğe yük olduğunu anladığımız zaman.