YAVRUCUĞUM...
Fotoğraf: Osman BEKLEYEN / DHA
Sen şimdi öyle çıplak ayak, soğuktasın ya...
Sana sebebini kim anlatacak acaba?
Üşüyorsun ya...
Dilini bilmediğin bir ülkede...
Rüzgârını bilmediğin Hakkâri dağlarında...
Naylon çadırlarda titriyorsun ya...
Evsiz... Okulsuz... Kuru ekmeğe, katıksız çorbaya kaldın ya...
Ah yavrucuğum...
Belki neden diye sormuyorsun bile...
Dün bir fotoğrafta gördüm o çaresiz bakışlarını.
O nedenle anlatıyorum...
Bak yavrum...
Bu dünyada iki tane kocaman devlet varmış.
O kocaman devletlerin yanında onlara bağlı daha az kocaman
devletler varmış.
O kocaman devletlerde kodaman adamlar varmış.
İşte o koca devletin birisi demiş ki:
“Benim askerlerim, tanklarım, denizaltılarım, uçaklarım var. Ben
daha güçlüyüm. O yüzden masal ülkesindeki deniz üslerini
istiyorum.”
Öteki kocaman devlet cevap veriyor:
“Benim de askerlerim, uçaklarım var. Hem de seninkinden daha güçlü.
Sana kaptırmam orayı. Ben de masal ülkesinde kendime bağlı bir
kukla kanton kuruyorum o halde.”
İşte böyle başlıyor yavrucuğum, ‘sefaletin ve oburluğun
masalı’.
Sonra bu iki kocaman devlet birbirleriyle açıktan savaşamayınca,
kötü adamlar bulmuşlar.
Onlara para, silah verip birbirlerinin üzerine göndermişler.
Buradan uzakta bir ülkede Taliban diye bir ‘canavar’ yaratmış bir
kocaman ülke.
Diğerinin üzerine göndermiş...
Öteki, yetiştirdiği başka bir canavarla cevap vermiş.
Sonra ikisi birden kendi yarattıkları o ‘canavarları öldüreceğiz’
diye gelip senin evinin üzerine bomba yağdırmışlar.
Seni bu bombalardan korumak isteyen annen-baban da evi terk edip,
buralara kaçmış...
İşte böyle yavrucuğum...
Dün seni o fotoğrafta görünce “Acaba niye orada olduğunu biliyor
mudur” diye sordum.
Ah benim ceylan bakışlı çocuğum...
Ah benim melek yüzlü yavrum...
Arkada bakışları donmak üzere kundaktaki bebeğim...
Bir gün siz de anlayacaksınız...
Ve belki de “Lanet olsun böyle insanlığa” diyeceksiniz...
Lanet olsun böyle medeniyete...