GEÇENLERDE Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar bir açıklama yaptı.
Dedi ki:
"Kahraman silah arkadaşlarımız sivil hedeflere, vatandaşlarımıza
zarar vermeme konusundaki özen ve hassasiyeti göstermektedir."
İlk bakışta sıradan bir açıklama gibi görünen bu sözlerin
arkasında, bir büyük oyunun izleri vardı.
Bir stratejik satranç.
Kandil'in devleti düşürmeye çalıştığı kanlı tuzak.
Anlatayım...
Diyarbakır... Cizre... Sur Mahallesi...
Şimdi Silvan...
Gece-gündüz çatışmalar sürüyor.
Hendekler kazılıyor.
Hendekleri düzeltmek için gelen iş makinelerine roketler
atılıyor.
Sokağa çıkma yasağı.
Gece yarısından sabaha kadar süren çatışmalar.
Ve şehitler... İçimizi yakan vatan evlatları...
Bakıyorum...
Haber şöyle:
"Gece yarısı başlayan çatışmalar devam ediyor."
Belli ki Kandil'in bir tek amacı var.
Oralarda 'bir savaş verildiği' algısı yaratmak.
Oysa ortada savaş falan yok. Resmen terör var.
Bunu da nasıl yapıyor?
Sessiz sedasız şehirlere yerleştirdiği silahlarla, önceden
belirlediği gençleri buluşturuyor.
Önce evlerde başlatıyor terörün korkutucu baskısını.
Sonra mahallelere yayıyor. İlçeleri şehirlere sıçratmaya
uğraşıyor.
Ama bir türlü istediği desteği bulamıyor.
Çünkü halk da 30 yıldır bunaldı bu ateş çemberinden.
Son seçimlerde hendek kurmak yerine sandığa gitmeyi tercih
etti.
Kandil'in korkusu işte budur.
Halkın demokratik taleplerle sorunlarını çözebileceği inancına
sarılması.
O zaman silah tükenecek. O zaman demokrasi kazanacak.
O zaman Kandil yalnızca sarp bir coğrafyanın dağı olarak
kalacak.
BURASI SURİYE Mİ
Dün gelen haberlere baktım.
Devleti o kanlı tuzağa çekme gayreti de var.
Bazı ilçelerde hendek kazıp ev içlerini, hane halklarını
çatışmaların içine çekme niyeti var.
İstiyorlar ki devlet, Suriye'deki gibi... Saddam'ın Irak'ı gibi...
Libya gibi, kendi halkını öldüren bir görüntüye düşsün.
Mahalleler bombalansın.
Ve çocuk ölülerinin fotoğrafları yabancı ajanslara servis
edilsin.
Ama burası Suriye değil.
Belli ki azami hassasiyet gösteriliyor.