EGE Denizi'nden vicdanlarımıza vura vura sıradanlaştırılan 'çocuk ölümleri' var ya...
İşte tam oradan bir mektup aldım.
Çanakkale'de oturan bir dostum, Çanakkale Ayvacık'ın Kuruoba'sını
anlatıyor.
Yani hemen her gün gazetelerde okuyup, televizyonlarda
seyrettiğiniz mülteci dramının Türkiye'deki başkentini...
Şöyle başlıyor mektup:
"Kuruoba...
Sahilinde devletin, denizinde insanlığın olmadığı bir vicdan
mahşeri.
Küçücük koyda her gün yüzlerce, bazen binlerce mülteci bekliyor.
Sırası gelenler tıka basa paketlendikleri botlarla Midilli'ye
postalanıyor.
Aç, susuz...
Yaz da gitti. Geceler ayaz. Çoluk çocuk titriyorlar.
Sesini çıkaran, köle gemisi gibi doldurulmuş bota itiraz eden,
belleri silahlı, elleri sopalı eşkıyalar tarafından bayılana kadar
dövülüyor. Hem de eşinin, anasının, babasının, çoluk çocuğunun gözü
önünde. Ağlayan bebekler bile tokatlanıyor... Analar-babalar aklını
oynatıyor.
Bazen silah sesleri duyuluyor. 'Ölenleri gömüyorlar' efsanesi
dolaşıyor. Nasıl olsa kimlik yok, arayan yok, soran yok...
Ama orada gözleri gören, kulakları duyan insanlar var.
Köylüsü, balıkçısı, emeklisi.
Feryat figandan yürekleri ağlıyor; kara boncuk gözlü, kar