KAPIDAN içeri bir dünya yıldızı giriyor...
Yıllarca Eurosport ekranlarında inanılmaz maçlarını izlediğim tenisin majestesi Federer. Neden majeste?
İçeri girince anlıyorum.
Bir insan bu kadar büyük olur da aynı zamanda bu kadar sade nasıl olabilir?
Tevazu.
Nezaket, saygı, ihtimam...
İstanbul Cup Tenis Turnuvası'na gelen Federer ile 10 dakika sohbet imkânı buluyorum. Öncelikle şunu söylemeliyim: Türkiye tenisine bu altyapı tesisleri ve bu organizasyon ile katkı yapan Garanti Koza'ya ve Türk Ekonomi Bankası'na bir tenissever olarak teşekkür ediyorum. Bize ve en önemlisi tenise gönül verecek çocuklarımıza bu heyecan fırtınasını yaşattığı için kutluyorum. Federer içeri giriyor.
El sıkışıyoruz.
Sonra oturup sohbete başlıyoruz...
Sanki o an Ankara Tenis Kulübü'nde ya da İstanbul Taç Spor'da ya da Enka'da tenis oynayan genç bir kardeşimle konuşuyorum. Fotoğrafta gördüğünüz o ifade niye biliyor musunuz?
Dedim ki, "Her turnuvada eşiniz mutlaka sizi izler ve zaman zaman göz göze gelirsiniz. İstanbul'da niye yok?"
Federer, hiç beklemediği bu soru karşısında işte böyle bir yüz ifadesiyle şu cevabı veriyor: "O kadar çok turnuva geçirdik ki, hepsinde beraberdik ama bir de çocuklarımız var. Dayanamıyorlar. Onun için o şimdi evde kaldı, çocuklarla dinleniyor. Bizim de hayatımız böyle."
Sohbetin bundan sonrasını soru cevap halinde aktarıyorum.
- Roger, benim oğlum da bir tenis akademisinde okuyor. Profesyonel olmak istiyor. Aslında oğlum için değil, tenise başlayan ve gönül veren her çocuk için soruyorum. Onlara ne öneriyorsun?