BUGÜN ‘güncel olandan’ izin alıyorum.
Baharı karşılamak için.
Gülümsemek için.
Ruhumuza kurulan bu gerilim filminin dekorundan uzaklaşmak için.
Bahara doğru, Ege’nin dağlarından gelen çeşit çeşit bitki kokularını içime çekerek...
Meltemden keşişlemeye kadar bütün rüzgârları kuşanarak...
Bugün ‘güncel’den izin alıyorum.
Güncel dediğim de nedir ki?...
Kavga... İtişme... Polemik... Vuruşma... İftira...
Güncelin hali ne yazık ki budur şimdi.
Zaten kavgayı hiç sevmedim. Polemiği, itişip kakışmayı...
Başkasının hayat tarzına, düşüncelerine karşı savcı kesilmeyi, işaret parmağımla konuşmayı hiç sevmedim.
Bilen bilir, onca saldırıya rağmen, köşemde hiç kimseyle çarpışmadım.
Horoz dövüşlerinden, bakımsız arenalardan, kılıçsız düellolardan uzak durdum.
Öyle de olacağım.
Ben bu dünyanın makul tarafını seçtim.
Gülen tarafını... İncinen ama incitmeyen tarafını.
Acılardan kavgayı değil, yeni fikirler ve yeni hayatlar çıkarabilen tarafı...
Fethi değil keşfi seçtim.
Mevlânâ’nın, kendini en yanlız hissettiği ve en kalabalık olduğu yerde olmayı seçtim.
Bir gün küçük İskender’in ‘yeraltı şebekesi’nde...
Bir gün Edip Cansever’in Kapalıçarşı’sında...�“Çağrılmayan Yakup”un oradayım.
Attar’ın kuşları... Yunus’un balıkları için...
Ankara kulislerinden, siyasetin derin ve yüksek ihtimallerinden bir ‘bahar izni’ aldım ya...
Uzun süredir üzerinde çalıştığım “Gaipten Sesler” kitabından birkaç satır almak istedim buraya.
Beğenene ‘bahar hediyesi’...
Beğenmeyene ‘can sağlığı’ olsun diye.
* * *
“Özgür ruh ezberlenemez.”