Kangal'ının adı 'Erkek'ti.
Bütün Ankara onu çok seviyordu.
Kavaklıdere Tenis Kulübü’ne geldiğinde “Seni yeneceğiz ama yine de
alkışlıyoruz” diye koro halinde espri yapardık.
Güzel tenis oynardı.
Bir gün görev süresi doldu.
Bütün Ankara, bütün tenisçiler bütün sevenleri ona ayrı ayrı
partiler vererek veda etti.
Avusturya’nın Ankara Büyükelçisi’ydi.
Şimdi bir şu Avusturya’nın yaptığına bakıyorum bir de o
büyükelçiye.
Ya o elçi Avusturyalı değil ya o Avusturya Avrupalı değil.
Tabii bir de şöyle bir anım var:
Bir gün Avusturya Havayolları’yla uçuyordum. Hostes elinde bir
sepetle elma dağıtıyordu. Elmayı aldım, hostes “1 Euro” dedi.
Şaşırdık...
Bizim Türk Havayolları’nda D&Co’nun o muhteşem lezzetini bedava
verirler.
Avusturya Havayolları elmaya 1 Euro isteyince, ertesi hafta bir
tenis maçında büyükelçiye dedim ki:
“Sizin havayollarında elmaya 1 Euro alıyorlar. Bizde elma çok, ne
kadar istiyorlarsa biz gönderelim, hiç olmazsa bedava
verirsiniz.”
Çok gülmüştü.
Aslında o gülümseme...
Mozart’tan Beethoven’a kadar uzanan bir medeniyetin
gülümsemesiydi.
Ama ben şimdi o medeniyeti ne yazık ki göremiyorum.
Türk Havayolları’nın transit yolcularına Schengen vizesi olmadığı
için Avusturya’nın havaalanında çektirdiği o işkenceyi hiç
unutmayacağım.
Bir de ayırmışlar vizesiz Türkleri...
“Efendim bizim suçumuz yok, biz aslında Viyana’ya değil başka bir
ülkeye gidiyorduk. Ama arıza nedeniyle burada kaldık. Bizi böyle
havaalanı kanepelerinde mi uyutacaksınız?”
Cevap, “Evet”.
Parasını ödeyip uçan Türk yolcular hiçbir suçları olmamasına rağmen
işkence çektiler. Diğerleri lüks otellerde ağırlandı.
İşte bu...
Demek ki orada iki Avusturya var.
Birisi Adolf Hitler’in kendisini Alman ilan ettiği nasyonalist
Avusturya...
Diğeri dünyanın en güzel türkülerinden biri olan “Sarı gelin”i o
genç Ermeni sanatçıdan dinlediğim Viyana Opera Binası.
İşte o yüzden “Acaba hangisi” diye soruyorum.
Viyana Havaalanı’na Türkiye’de “Çocuklara karşı işlenen suçların
cezası düşürülüyor” diye pankart asan Viyana mı?