Gelişmekte olan ülkeler dışındaki tüm ülkeler için iki rakam
vererek başlayayım. 2009-2017 döneminde tasarruflarının gayrisafi
yurtiçi hasılalarına oranlarının ortalaması yüzde 32.7,
yatırımlarının gayrisafi yurtiçi hasılalarına oranlarının
ortalaması ise yüzde 32.1. Dönemi daha geriden başlatsanız da bu
değerler benzer düzeylerde kalıyorlar. Türkiye için durum şu:
Tasarruf oranı yüzde 23.4, yatırım oranı ise yüzde 28.4
düzeyinde.
Temel dertlerimizden birine işaret ediyor bu veriler. Yatırım
oranımız gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının dört puan altında
olmasına karşın, yatırımlarımızı yeterince finanse edecek tasarruf
yapmıyoruz. Arada beş puanlık bir fark var ki o fark da zaten
2009-2017 dönemindeki ortalama cari işlemler açığı-gayri safi
yurtiçi hasıla oranımıza eşit. Tasarrufları artırmak kolay bir iş
değil. Sihirli bir reçete yok çünkü. Türkiye, son birkaç yılda özel
kesim tasarruflarını artırmak üzere önemli adımlar attı. Özel
emeklilik sistemlerini özendirmek için devlet katkısı getirildi.
Çıkış seçeneği olan otomatik katılımlı bireysel emeklilik sistemi
yürürlüğe konuldu. Faiz getirisi elde etmek istemeyen ama
tasarruflarını da nemalandırmak isteyen bireylere yönelik yeni
finansal araçlar ihraç edildi. Yastık altındaki altını finans
sistemine sokmak için düzenlemeler yapıldı. Tasarrufları artırmak
için eksik kalan adımlar ise vergi gelirlerinin yeterince
toplanmamasına ve dolaylı vergilere başvurulmasına yol açan kayıt
dışılıkla mücadele ile tasarrufların getiri oranlarını enflasyona
yenik düşürmemek olarak sayılabilir. Eksik kalanlar da yapılsa
bugünden yarına tasarruf oranımızı yükseltmek zor görünüyor.
Elbette işe bir yerden başlamak gerekiyor; başla...