Mahallî seçimlere beş ay var. Partiler startı verdi.
Sandıkta belirleyici unsur kimilerine göre ekonomi, kimilerine göre
aday tercihi olacak.
Süreç şimdilik sürprizlere gebe. Ama kesin bilinen bir şey var. AK
Parti seçmeni "değişim" istiyor.
Genel Merkez'in yaptığı araştırmalar, tabanda yüzde 80 oranında
yenilenme beklentisi olduğunu söylüyor/muş.
Kabul etmek gerekir ki AK Parti, belediyecilik anlamında
şehirlerimize çok şeyler kattı.
Bugün, mega projelerin dizi dizi sıralandığı İstanbul, dünya ile
yarışıyor.
Ne var ki kadim şehirlerde hareket alanı dar olduğu için proje
yapmak öyle kolay değil.
Alanın müsait olduğu Esenyurt gibi muhitler göz göre göre birer
beton kente dönüştü. Yereldeki yanlış adımlar metropolü yordu. Bu
yüzden kamuoyundaki genel kanaat, AK Parti'nin şehri betonlaşmaya
teslim ettiği yönünde.
Oysa en büyük yığılma CHP'nin elinde bulunan Şişli'de. Ataköy ve
Beşiktaş'ın da Şişli'den geri kalır yanı yok. Ama Esenyurt
konuşulurken onlardan kimse bahsetmiyor.
Geçtiğimiz günlerde Sultangazi'de çekildiği iddia edilen bir
fotoğraf, sosyal medyada çok konuşuldu.
Maslak'ın bulutları delen fil dişi kulelerinde boy gösterenler, bu
fotoğraf üzerinden akıllarınca birkaç gün dalga geçti.
Güya küçük bir evin odası kadar yeşil alana Sultangazi
Belediyesi'nin kocaman tabelası çakılmış.
Belediye, fotoğrafın işgüzar bir gazetecinin kurmacası olduğunu
açıkladı.
Gittim gördüm. "Yeşil fakiri" diye lanse edilen Sultangazi,
İstanbul'un en yeşil ilçelerinden biri.
Arazisinin yüzde 70'e yakını, orman ve sulak alan.
Bir avuç topraktan reklam yaptığı söylenen belediyenin, hemen
arkasında bir uçtan bir uca 20 dönümlük park uzanıyor.
Kent ormanları ise "İstanbul'da böyle yerler var mı?"
dedirtiyor.
Yani algıyı yönetmek, başarılı olmak kadar önemli…
Küstahlığın dipnotu!
Algı demişken değinmeden geçemeyeceğim.
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan geçen gün Çekmeköy Belediyesinin bir
etkinliğini köşesine taşıdı.
Yazısına "Çekmeköy Belediyesinin düzenlediği 'kısa film'
yarışmasından söz edeceğim. Hemen dudak bükmeyin" diye başladı.
Sonra yarışma ile ilgili bilgi verdi. Başkan Ahmet Poyraz da sosyal
medya hesabından teşekkür ederek yazıyı paylaştı.
Kusura bakmayın. Ben böyle bir yazıya teşekkür etmem, 'Höst!'
derim.
Çünkü 'Hemen dudak bükmeyin' demek;
* Yarışmanın dudak bükülesi bir şey olduğuna vurgu yapmak
demektir.
* 'Ey Hürriyet okuru, bu yarışma sizin klasmanınıza uygun değildir'
demektir.
* Söz konusu belediyeyi, ikinci sınıf görmek/göstermek
demektir.
Yarışmayı Şişli, Kadıköy, Beşiktaş belediyesi tertiplese yazar
böyle bir dipnot düşer miydi?
Hayır!
O logonun geçmişi
Gazeteler dijitale karşı kan kaybediyor. Yeni neslin
alışkanlıkları, sosyal mecraların da televizyonları sıkıştıracağını
gösteriyor.
Gelişen teknoloji, geleneksel medyayı dönüştürdü ama haber
ajanslarının önünü açtı. Devir "ajans" devri.
Zira gazeteler, internet siteleri, televizyon bültenleri ajans
haberleriyle dönüyor. Yerellerde bile durum böyle.
Ajanslar, enformasyon akışının en önemli kaynağı; kamu
diplomasisinin en önemli aracı.
Aslında tarihî misyonları da buydu.
İlginçtir dünyada ajansların kuruluş tarihleri büyük savaş ve
devrim gibi kırılma noktalarına tesadüf eder. Çünkü bu kritik
dönemlerde sıcak haberlere şiddetle ihtiyaç duyulmuştur.
Kimi büyük devletler, kendi ajanslarından ürettikleri yanlı
haberlerle süreçleri hep lehine çevirmiştir. Amerikalıların dünyayı
'iliştirilmiş gazetecilik'le tanıştırdığı Birinci Körfez
Harekâtı'nda bu gerçek, apaçık ortaya konmuştu.
Türkiye'nin ilk özel haber ajansı olan İhlas Haber Ajansı da işte
bu ihtiyaca binaen kurulmuştu.
İhlas Medya'nın banisi rahmetli Enver Ören, habercilikte yerli ve
millî kaynakların ne kadar önemli olduğunu herkesten önce fark
etmişti.
1993 yılında temeli atılan İHA, geride bıraktığı çeyrek asırda
Türkiye'nin ve Osmanlı asli hinterlandının sesi oldu. Muhabirleri
yeryüzünün her noktasında büyük başarılara imza attı.
İHA bugün dünyanın ikinci büyük sinyal taşıyıcısı.
700 uluslararası televizyona uydu hizmeti veriyor. 2 bin abonesi
var. 51 ülkede 80 muhabiri bulunuyor. 81 vilayette bürosu faal.
İlçelerin yüzde 70'inde varlık gösteriyor. Yurt içindeki muhabir
sayısı 1100 civarında.
Türkiye'nin göğsünü kabartan İHA, geçtiğimiz hafta logosunu
değiştirdi.
Kırmızının gücü ve sıcaklığı, siyahın asaletiyle buluştu.
İHA'nın yenilenmiş yüzüyle, yine yüz akı işler yapacağından
şüphemiz yok.
Halt arenası
Halktv'de ağzını yamulta yamulta tükürükler saçan Mine
Kırıkkanat'ın nasıl tehditler savurduğunu izlediniz mi? İnsan
dehşete kapılıyor.
Sahneye Uğur Dündar, Mine Kırıkkanat ve Yılmaz Özdil'i
çıkarsalar...
Kendi halkını Yunan gibi denize dökmeye çalışan Hüsnü Bozkurt'u da
alsalar…
Cuma alerjeni Ayşenur Aslan da olsa...
İçki masasında kafayı bulup küfreden İzmirli sarhoşları da izleyici
lobisine oturtsalar.
Bu içten yanmalı arkadaşlar, verseler gazı verseler gazı...
Ve CHP'nin kalesi gördüğü İzmir bile ellerinden gitse...
Ne güzel olur.