Turkuvaz ve Demirören Grubu,
geçtiğimiz aylarda ortak bir karar almış ve çıkardıkları
gazetelerin kapak sayfalarının internet ortamında paylaşılmasına
engel olmuştu.
Maksat gazeteyi satmak, pahalıya
mal olan içeriği kendi mecrasında okutmaktı. Gelinen noktada ne
derece başarılı olundu bilemiyorum. Fakat gazeteyi ayakta tutmak
adına atılan bu kritik adımları akamete uğratacak önemli bir
problem yaşanıyor. O da şu:
Yakın döneme kadar basılı
yayınları bayilere ulaştıran iki şirket
bulunuyordu, Turkuvaz ve YaySat.
Demirören Grubu'nun Doğan
Medya'ya satın almasının ardından YaySat kapandı. Sabah gazetesinin
sahibi olduğu Turkuvaz Dağıtım sahadaki tek oyuncu
kaldı.
Turkuvaz, önemli günlerde
gazeteleri erken talep ediyor. Mesela yılbaşı günü, 16.50'de
gazetelerin teslimi istendi. Bu, bizim işi en geç 15.00'te
bitirmemiz gerektiği, dolayısıyla bu saatten sonraki gelişmeleri
okurlarımıza aktaramayacağımız anlamına geliyor.
Hava muhalefeti sebebiyle
bugünlerde gazeteleri erken basıyoruz. Saat 17.00’den sonraki
gelişmeler birçok yerde okurlara ulaşamıyor. Mesela önceki gün
Cumhurbaşkanı İzmir’de aday tanıtım toplantısına katıldı. Daha
sonra Manisa’ya geçti. Gazeteler, ikinci programa taşra baskısında
yer veremedi. Biz bu problemi sürekli yaşayacağız. Çünkü Türkiye,
seçim sürecine girdi. Sabah akşam sürekli siyasi programlar
var.
Yani dijital karşısında kan
kaybeden yazılı basını ayakta tutacak, kaşıkla topladığımızı kepçe
ile dağıtmayacak, hız hususundaki dezavantajı tolere edecek şeyler
gerekiyor. Bu konuda Turkuvaz Dağıtım'a büyük iş
düşüyor.
Bu ülkede yaşamanın
bedeli
Plastik torbaların marketlerde paralı hâle getirilmesiyle birlikte vatandaşın literatürüne bir masraf kalemi daha eklendi:
Poşet
bedeli.
Hizmet alırken öyle bedeller ödüyoruz ki…
Elektrik, su, doğalgaz ve internet/telefon faturalarına yansıtılan bedelleri saydım: Enerji bedeli, hizmet bedeli, okuma bedeli, dağıtım bedeli, açma kapama bedeli, bakım bedeli, su bedeli, kullanılmış suların uzaklaştırılması bedeli, TRT bedeli, gecikme bedeli, güvence bedeli, enerji fonu bedeli, yıllık işletim bedeli, güç kalitesi ölçüm bedeli, usulsüzlük bedeli, tenzilat bedeli, haberleşme bedeli, çarpan farkı bedeli, kademe fiyat farkı bedeli, katı atık toplama bedeli, katı atık bertaraf bedeli, su tüketim bedeli, atık su bedeli, belediye tüketim vergisi bedeli, emre amade kapasite bedeli, güç aşımı bedeli, kampanya bedeli, özellik bedeli, içerik bedeli, telsiz kullanma bedeli…
Bu coğrafyada yaşamanın bir "bedel"i olduğunu biliyordum da bu kadarını bilmiyordum.
Hizmet alırken öyle bedeller ödüyoruz ki…
Elektrik, su, doğalgaz ve internet/telefon faturalarına yansıtılan bedelleri saydım: Enerji bedeli, hizmet bedeli, okuma bedeli, dağıtım bedeli, açma kapama bedeli, bakım bedeli, su bedeli, kullanılmış suların uzaklaştırılması bedeli, TRT bedeli, gecikme bedeli, güvence bedeli, enerji fonu bedeli, yıllık işletim bedeli, güç kalitesi ölçüm bedeli, usulsüzlük bedeli, tenzilat bedeli, haberleşme bedeli, çarpan farkı bedeli, kademe fiyat farkı bedeli, katı atık toplama bedeli, katı atık bertaraf bedeli, su tüketim bedeli, atık su bedeli, belediye tüketim vergisi bedeli, emre amade kapasite bedeli, güç aşımı bedeli, kampanya bedeli, özellik bedeli, içerik bedeli, telsiz kullanma bedeli…
Bu coğrafyada yaşamanın bir "bedel"i olduğunu biliyordum da bu kadarını bilmiyordum.
Şark
kurnazlığı
* Enerji Bakanlığı, elektrikte yüzde 10 indirime gitti. Ama şirketler ‘dağıtım bedeli’ne yüzde 15 zam yaptı. İş, aynı hesaba geldi.
* Belediye eğitim yılı başında
İstanbul’da okul servis ücretlerine yüzde 12 zam yaptı. Bunun
üzerine servisçiler hostes (öğrencileri kollayan servis görevlisi)
ücretlerinde yüzde 35 oranında artışa gitti. İş, aynı hesaba
geldi.
Geçmişi biliriz
Aziz'im
Tiyatrocu Rutkay Aziz
“Cumhurbaşkanı bir Mozart bir Beethoven dinlesin belki iyi gelir”
demiş.
Ama biri çıkıp “Aziz Bey,
gidin iki rekât namaz kılın iyi gelir” diye cevap verse
bozulur!..
***
Azılı komünist tiyatrocu Genco
Erkal, “O insanların ‘Bunlar, bunlar!’ diye konuşmasına
dayanamıyorum. Türk toplumunda bu zamana kadar böyle bir kırılma
olmadı” demiş.
Biz Hürriyet’in, Cumhuriyet’in
“İşte o kafa” manşetleri attığı yılları çok iyi biliriz. O dönem
kırılma yoktu tabii. Sadece siz vardınız. Kutuplaşma hakkı bile
tanımadınız...