Gazeteci bir büyüğüm 80’lerde
memleketi Seydişehir’e gider. Kurban Bayramı
öncesidir.
'Bakkal Şeref Abi'ye uğrar.
Kolonya alacağını söyler.
İhtiyar, gözlüklerinin üstünden
şöyle bir rafları süzer. "Şu alttakiler 5, üst sıradakiler 6 lira"
der.
"Ama amca" diye itiraz eder
bizimki, "Aynı boy, aynı marka. Niye aralarında fiyat farkı var
ki?”
Bakkal Şeref, bu soru üzerine
ismine yakışır şu cevabı verir: "Alttakiler Ramazan Bayramından
kalma. Eski fiyattan aldım. Üsttekiler ise yeni ve zamlı
geldi."
***
Karşı komşumun giyim mağazası
var.
Geçen gün karşılaştık, "İşler
nasıl" diye sordum.
"Şükür, eskisinden daha iyi...
Fiyatları kırdık, satış arttı" dedi.
Sonra başından geçen bir hadiseyi
anlattı.
"Kurban Bayramı öncesi 60 liradan
iki parti mal aldım. İnternetten satış için ürünü modellere
giydirip fotoğraf çekimi yaptık. Baktık, çok şık durdu. Bu ürün
satılır diye düşünüp öğleyin aynı toptancıya gittim. Üç saat içinde
fiyatı 60 liradan 80 liraya çıkarmış. Neymiş, dolar artmış! Zamlı
tarifeden gelse tamam diyeceğim ama mal aynı mal. Duydum ki akşam
da 90 liraya yükseltmiş. Şimdi herkes sarraf gibi ekrana bakıp
işlem yapıyor, cin olmuş, milleti çarpıyor."
***
Önce birinci örnekteki güzelliğe,
ahlâka, asalete; sonra ikincisindeki çirkinliğe, fırsatçılığa ve
sefalete bir bakın.
Eskiden fırsatçı yok muydu? Vardı
elbet.
Ama ne olduysa oldu ve "Ahilik"
gibi bir şuurun temerküz ettiği bu toprakların mayası
bozuldu.
Ahlâksızlık "ahlâk"’ oldu. Terazi
şaştı.
El ele verip yedi düveli er
meydanında yere çalan bir millet, el parası uğruna kendi insanını
kurban eder oldu.
Vatanseverlikte mangalda kül
bırakmayanlar, daha fazla kazanç uğruna kendi vatanını düşman yurdu
gibi yağmalar oldu.
Elbet herkesin bir izahı var bu
hâle.
Kimi kapitalizm diyecektir, kimi
maneviyat eksikliği, kimi de çağın ruhu...
Ne derseniz deyin. Ne söylerseniz
söyleyin.
Gövdemiz sağlam ama içi kurt
kaynıyor.
Ahlaki çözülme durdurulamazsa,
bizi çok daha kötü günler bekliyor.
Devlete
'kazık'
Haftanın en çok konuşulanlarından
biri, kamuda makam araçlarına getirilmesi planlanan sınırlama
haberleriydi. Ancak bu, işin görünen kısmı.
Anadolu'da bir üniversite
arazisine dört beş sene evvel ay yıldızlı bir stadyum yapılmış.
Maliyeti 18 milyon lira tutmuş.
"Tasarımda Türkiye'de bir ilk"
denilen tesis, âlây-ı vâlâ ile açılmış. Ne var ki birkaç yıl
sonra zeminde kaymalar baş göstermiş. Stadyumda çatlaklar
oluşmuş.
'Enkaz devralan' yeni rektör,
zemine kazık sistemi yapılmasını istemiş. Hazineden bütçe talep
edilmiş.
18 milyona yapılan stadyumun
güçlendirme çalışması için tam 22 milyon lira harcanmış. Yani
onarım masrafı, yapım maliyetini katlamış. Toplam maliyet ise 40
milyon lirayı bulmuş.
Sonuçta "ay yıldız"ın altında
milyonlar heder olmuş. Kimse de bunun hesabını
sormamış.
100 milyon liranın üstünde para
harcayıp yeniden yapım kararı alınan İstanbul'daki Olimpiyat
Stadında, milyonlarca liraya inşa edilip heyelanda yerle bir olan
Palandöken Kayak kulelerinde olduğu gibi...
Cumhuriyet
devrimi!
Kemalistler, Cumhuriyet
gazetesini yeniden ele geçirdi.
Köşebaşındaki birçok isim
gönderildi.
Cumhuriyet dediğin nedir
ki?
Kemalist olarak dünyaya geldi.
Faşist olarak boy attı. Komünist olarak büyüdü.
"Askerî vesayetin 'Pravda'sı",
derin devletin elindeki prangası oldu.
Asırlık kurum bir süredir
arkasına 'Can'ların, candaşların, PKK'lıların, DHKP/C'lilerin,
FETÖ'ristlerin, azılı solcuların, satılmışların siper aldığı bir
sütre idi.
Perde yıkıldı.
Uçakta edebiyat
eksik...
Yeni Şafak yazarı Faruk Aksoy,
perşembe günü Türk edebiyatının usta kalemlerinin yabancı ülkelerle
ilgili seyahatnamelerinden pasajlar sundu.
Ardından da Cumhurbaşkanlığı
yetkililerine "Seyahat heyetinize, edebiyat dergilerinin yayın
yönetmenlerini, yazarları, şairleri dâhil edin ki, ortaya bir
Cumhurbaşkanlığı Seyahatnamesi çıksın, millete bir eser kalsın"
diye bir öneride bulundu. Çok isabetli bir teklif. Çünkü uçağa hep
aynı simalar biniyor. Geziden de hep siyasi ağırlıklı ortak
metinler çıkıyor.
Oysa her bir seyahatte tarih
yeniden yazılıyor. Gidilen ülkede atmosfer nasılmış, Cumhurbaşkanı
nasıl karşılanmış, kim neler konuşmuş, hatta ne yenilmiş, ne
içilmiş tarihe not düşmek gerekiyor.