Avrupa'nın birçok ülkesinde Noel’de, şükran gününde, paskalyada
ve millî günlerde gazeteler çıkmıyor.
Adamların kutsala saygısı var.
Biz ise ne bayram dinliyoruz ne seyran....
Her Ramazan ve Kurban Bayramı geldiğinde Dinç Bilgin'i
hatırlarım.
Eskiden bayramlarda, gazeteciler bir araya gelir bir bayram
gazetesi çıkarırdı.
Sabah'ın o dönemki patronu Bilgin, bu geleneği bozdu.
Kutsala saygısı olmayan adam, on yıl önce medyadan elini eteğini
çekti.
En son elinizdeki gazeteye "Molotofçu tiplerle gazete çıkarmaya
kalktım" itirafında bulunmuştu.
Şimdi ortalıkta yok.
Pekiyi...
Eskiden olduğu gibi gazeteciler bir araya gelse ve yine bayram
gazetesi çıkarsa...
Aslında görünürde hiç de zor değil. Gazetelerin çoğu aynı
çizgide.
Fakat bu atmosferde imkânsız...
Basının görevi
İstanbul'un seçkin semtlerinden birinde oturan bir dostum
aradı.
Çirkin yayın organının adını zikredip "Üstat, X gazetesinde
tanıdığın var mı?" diye sordu.
"Hayırdır?" dedim. Anlatmaya başladı: "Komşu apartmanın müteahhidi,
bizim evin önüne kanalizasyon kuyusu açtı. Biriken pisliği ilkel
yöntemlerle çekip taşıyor. Bodrum katını pislik bastı. Belediye,
sular idaresi ilgilenmiyor. Adama zamanında 'olur' vermişler.
Çaresiz kaldık. Bu rezaleti kime anlatayım?"
İşin ucu AK Partili belediyeye dokunduğu için bizim
yazamayacağımızı düşünmüş.
Oysa okur temsilcimiz Feridun Ağabey, köşesinde vatandaştan
gelenleri noktasına dokunmadan yayınlıyor.
Dostumun haber için başka bir adres araması, ister istemez zoruma
gitti.
Oturdum sıkıntıyı haber yaptım. Ertesi gün yetkililer arayıp
meseleyi çözeceklerini söylemiş.
Okurların kafasında böyle bir intiba uyanması, üzerinde düşünülmesi
gereken durum.
Üstelik bu, sağından soluna bütün gazetelerin problemi. Mesela
özgürlükçü geçinen Cumhuriyet, müftülerin nikâh kıymasına destek
veren yazarını kovdu.
Türkiye'de her eleştiri, karşıtlık olarak algılanıyor. Oysa basın
görevini yapmazsa, yöneticiler rehavete sürüklenir, yanlışını
göremez...