Bizde darbeler hep aynı şekilde cereyan etti. Dış güçlerin
kuklaları eliyle toplumsal olaylar tertiplendi önce. Basın bunlara
çanak tuttu. Asker galeyana getirildi ve hedefe ulaşıldı.
Mesela, Abdülaziz Han'ın katledilmesine giden süreç, medrese
öğrencilerinin sokağa dökülmesiyle başladı.
Yeğeni Abdülhamid Han'ın tahttan indirilmesinin işareti de rütbesiz
askerler ve harp okulu öğrencilerinin ayaklanmasıyla verildi.
Operasyonun göbeğinde Volkan isimli bir gazete vardı.
Adnan Menderes'in idamıyla neticelenen 1960 darbesinin öncesinde de
öğrenciler kullanıldı. 6-7 Eylül olayları tezgâhlandı. Bunların
altında derin devletin bulunduğunu Orhan Birgit 50 yıl sonra itiraf
etti. Kayseri'de Yeşilhisar hadiseleri peydahlandı. İnönü buraya
'yürüdü'. CHP'nin yayın organı Ulus gazetesi olayları çarpıtıp,
darbenin mayasını attı.
1980 öncesi MSP, İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesini protesto
için Konya'da miting düzenledi. Burada bir provokasyon yapılarak
darbeye kılıf uyduruldu.
28 Şubat 1997'de Necmettin Erbakan'ın istifasıyla neticelenen
postmodern darbenin gerekçesi de yine bir Kudüs gecesiydi.
Sincan'da tanklar yürütülmeden dönemin Sabah gazetesi muhabirleri
geceden erketeye yatıyor; Hürriyet fotoğraf çekemedi diye tanklar
öğleden sonra tekrar caddelerde gezdiriliyordu. O dönem atılan
kirli manşetler hafızalarda tazeliğini koruyor.
15 Temmuz'a giden yolda neler yapıldığı malum. Önce Gezi
kalkışması, sonra 17-25 Aralık girişimi, MİT tırlarının
durdurulması, 6-7 Ekim olayları... FETÖ medyası ve muhipleri
darbeye giden yolda kumpası kuranların değirmenine su taşıdı.