Star Gazetesi Yayın
Yönetmeni Nuh Albayrak, köşesinde bir papaz
yüzünden Türkiye'yi tehdit eden ABD Başkanı
Trump'ı sert sözlerle eleştirdi.
Albayrak, 12 Eylül ihtilalinin
CIA tarafından Washington'a "Bizim çocuklar
başardı" diye duyurulmasından hareketle "Türkiye’yi artık
'o çocukları' yönetmiyor. Ne pahasına olursa olsun ABD, Türkiye’nin
bağımsız bir ülke olduğunu öğrenmesi gerekiyor. Ve öğrenecekler"
dedi.
Zamanında Oktay Ekşi'ye köşesinde
"bunlar analarını bile satarlar" diyerek hayâsızca küfrettirenler,
Albayrak'ın sözlerinden anlam çıkarıp 'o çocukları' farklı yerlere
çektiler.
"Kimi kastediyorsun? Atatürk'ü
mü, İnönü'yü mü, Demirel'i mi, Ecevit'i mi, Özal'ı mı, Erbakan'ı
mı, Gül'ü mü, Davutoğlu'nu mu?" diye soranlar oldu.
Bence yazarın kimi kastettiğini
bal gibi biliyorlar ama anlamazdan geliyorlar.
Bakın size müşahhas bir örnek
vereyim.
Bu sıralar Eski Başbakan Bülent
Ecevit'in hatıralarını okuyorum.
Ecevit bir yerde şunları
anlatıyor:
"1974'te rahmetli Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Semih Sancar bana gelip örtülü ödenekten birkaç
milyon lira istemişti.
Ne için istediğini sordum. Özel
Harp Dairesi için, dedi. O zaman adını bile duymadığım bir
resmî daireydi.
Şimdiye kadar giderlerinin
nereden karşılandığını sordum. O zamana kadar dairenin tüm
giderlerini bir gizli ödenekle ABD'nin karşıladığını ancak bu
parasal katkıyı kestiğini söyledi.
Özel Harp Dairesinin nerede
bulunduğunu sordum. Amerikan Askerî Yardım Heyetiyle aynı
binada, cevabını aldım. Hayrete düştüm,
kaygılandım..."
Nuh Albayrak'ın sözünü ettiği
eski liderler değil, devletin en kritik noktalarına yerleştirilen
ve Sam Amca adına çalışan FETÖ gibi ABD
beslemeleridir.
Dört dörtlük
eğitim
Emniyet Genel Müdürlüğüne 17 yıl
sonra polis kökenli bir isim (Celal Uzunkaya) atanmış.
O da bir şey mi?
Millî Eğitim Bakanlığına tam
27 yıl sonra bir 'eğitimci' bakan getirildi.
Nabi Avcı, Ömer Dinçer, Hüseyin
Çelik, Necdet Tekin, Mehmet Sağlam üniversite
hocasıydı.
Fakat hiçbirinin alanı ne yeni
bakan Ziya Selçuk gibi 'eğitim' idi ne de rahmetli Avni Akyol gibi
çekirdekten eğitimci yetişmişlerdi.
İşin daha da ilginci 1950'den bu
yana Millî Eğitim Bakanlığı koltuğuna 45 farklı isim
oturdu.
Bunların 20'si hukukçuydu.
Herhâlde devlet büyükleri "Çocukların hukukunu korusunlar" diye
düşünmüş olsalar gerek.
O koltuğa iki de "ziraatçı" layık
görüldü.
Pekiii..
70 yılda eğitimin başına kaç
'eğitimci' gelmiş dersiniz.
Dört... Evet bildiğiniz
dört!
Ekmek
davası
En önemli gündem maddelerimizden
biri ekmeğe zam beklentisi.
Aslında tartışmanın fitilini
ekonomi muhabirimiz Cabir
Turğut ateşledi. Bir ay kadar önce un sanayicileri
federasyonuna buğdayın durumunu sordu.
Sektörden "Ani ve kuvvetli
yağışlar buğdaydaki kaliteyi yüzde 20 oranında düşürdü. Un
fiyatında yüzde 15 artış gelir. Bu da ekmeğe 15 kuruş zam olarak
yansır" cevabını aldı.
Sonra topa Fırıncılar
Federasyonu, Esnaf Odaları Birliği ve Ticaret Bakanlığı girince
kavga alevlendi.
Ekmeğin bizim kültürümüzde önemli
bir yeri vardır. Onu mübarek görür; yere düşünce öper
kaldırırız.
Ama bizde ekmek kavgası pek çetin
geçer. Seçim meydanlarının en iyi malzemesidir.
CHP, İkinci Dünya Savaşı
döneminde ekmeği vatandaşa karne ile dağıtmış, sağ partiler bu
durumu yıllarca kullanmış, altı ok bu yüzden iktidara muhtaç
kalmıştır.
1944 yılında İstanbul'un
nüfusu 800 bin civarındaymış. Ama buna
karşılık 1 milyon 200 bin ekmek karnesi
dağıtılmış. Daha doğrusu devlet engel olamamış.
Kimi hane halkı sayısını fazla
göstermiş, kimi iki üç defa müracaat etmiş, kimi başka şehirde
yaşayanları nüfusunu yazdırmış ve sayı milyonu aşmış.
Devlet tasarruf edeceğim diye
israfın dibini bulmuş.
Yani, "ekmek davası" deyince
bizim milletin gözü bir şey görmez.
'Parti'
meselesi
Fransa Cumhurbaşkanı, geçenlerde
bir okula ziyarette bulunmuş.
Küçük bir kızla sohbet
etmiş.
Tabii bu sırada flaşlar patlamış,
gülüşmeler, sevimli espriler kayda alınmış.
Sonra büyük bir kanalın muhabiri
küçük kıza yaklaşıp mikrofon uzatmış.
"Bugün çok büyük bir gün diyorlar
sence de öyle mi?" diye sormuş.
Kız şöyle cevap vermiş: Evet
bugün benim doğum günüm, akşam evde parti yapacağız!
Çocuk masumiyeti çok hoş ve bir o
kadar da öğretici.
Makamların ederi aslında ona
verilen değer kadardır.
Biraz çocuk masumiyetine herkesin
ihtiyacı var...