Hafta ortasında ajanslar Aksaray'dan enteresan bir haber servis
etti.
Besicilik yapan İzzet Koçak isimli bir kişi, 180
büyükbaştan ikisine sanal gerçeklik gözlüğü takmış.
Hayvanlara yem yedikleri sırada on gün boyunca sanal gözlükle çayır
çimen izletmiş.
Uçsuz bucaksız merada gezdiği hissine kapılan ineklerin süt verimi
dörtte bir oranında artmış.
Verimden memnun kalan besici, siparişi vermiş, yurt dışından gözlük
getirip hepsine takacakmış.
İneklerin yaşadığı yer ahır, hissettiği mera; gördüğü ot, yediği
saman...
Müteşebbis besicimiz hayvanlara bir de sürü takip
sistemi takmış.
"Ayak bileklerindeki çip sayesinde ne kadar geviş getirdiğinden ne
kadar süt verdiğine kadar takip edebiliyoruz. Bu çip, sağımhaneye
giren ineklerde ne sıkıntılar olduğunu gösteriyor" diyor.
Ne acayip şeyler...
İster "inovasyon" ister "teknolojinin
nimeti" deyin, isterseniz de insanoğlunun acımasızlığından dem
vurun.
İzzet Koçak'ın ahırı, dijital evrende bizi bekleyen tehlikeyi
anlatmaya çok ideal bir örnek.
Ne alaka diyeceksiniz, anlatayım.
Yakın dönemde Facebook isim değiştirdi. Ardından "Metaverse"yi
tanıttı.
'İnternetin yeni çağı' olarak adlandırılan Metaverse, bir tür
sanal gerçeklik evreni.
Kullanıcılar sisteme sanal gerçeklik gözlüğü ve akıllı
bilekliklerle giriyor. Kişiler, oluşturduğu avatarlar aracılığıyla
geziyor, alışveriş yapıyor, iş toplantısına katılıyor.
Her evrenin kripto para birimi var. Kişiler, kripto para cüzdanı
alıyor. Neyle? Gerçek parayla.
Bu evrende toprak yok ama arsa alınıp satılabiliyor. İstanbul'da 15
bin parça arsa satılmış. Boğaz kıyısında parsellenmedik yer
kalmamış. Metrekaresi de 4 bin dolarmış. Bütün dünyayı 1,6 trilyon
parsele bölüp simule etmişler. Çatır çatır sanal arsa satıyorlar.
Online satış sitelerinde bile normal gayrimenkul gibi ilana
çıkıyor. İki köprü ve Kız Kulesi satılmış. Ayasofya başka bir
evrende 96 dolar karşılığı kripto parayla satılığa çıkarılmış.
Alışveriş neyle, gerçek parayla.
Mezarlıklar bile düşünmüşler. Avatar ölüyor, evren içinde başka
evrene gönderiliyor.
Şaka gibi...