Altı aydır burnum koku almıyordu.
Bir arkadaş, bu durumun ciddi sağlık problemlerinin habercisi
olabileceğini söyleyince hastaneye gittim.
Tomografi filan çektirdik.
Doktor, alerji teşhisi koydu. Bir iğne, iki ilaç
yazdı.
Burnum ertesi gün "şak" diye
açıldı.
Aman Allahım! Yeniden güzel
kokular almayı umut ederken dünyam karardı. Perişan oldum. Sürekli
midem bulanmaya başladı.
Evet, güzel kokuları da
yemeklerin tadını da alabiliyordum fakat bu sefer etraftaki bütün
kötü kokuları daha baskın hâlde hissetmeye başlamıştım. İki haftada
kendimi zor toparladım.
Sağlıklı bir insanın burnu, 10
bin ila 40 bin arası farklı koku molekülünü ayırt edebiliyormuş.
Sağlık problemi olmasa da sürekli aynı ortamda bulunmak zamanla
alışkanlık yaptığı için 'koku körlüğü'ne sebep
oluyormuş.
Aslında bu durumun en dramatik
hâlini toplumlar yaşıyor.
Çünkü toplumlar da kokar. Hem de
nasıl?
Mesela haklılar değil güçlüler
haklıysa,
İş yapmak, para kazanmak,
devlette çalışmak, hemşehricilik, cemaatçilik, oculuk, buculuktan
geçiyorsa,
'Tanıdık' olmadan hiçbir işin
halledilemiyorsa,
Ancak 'birilerinin biri' olan
'biri'leri olabiliyorsa,
Açık açık hak yemek uyanıklık
kabul ediliyorsa,
Vatan toprağı 'arazi' olarak
görülüyorsa,
Bilim yuvası üniversiteler akraba
kurumlarına döndüyse,
İlahiyatçılar onlarca kişinin
hakkını yiyip kendi yakınlarına sınav kazandırıyorsa,
Din adamları birbirini
vuruyorsa,
Toptancılar mal saklıyor, esnaf
kafasına göre fiyat artırıyorsa,
Binlerce kişi bir gece vakti,
kendi ülkesinin bankasındaki sistem açığından para kaçırmak için
sinekler gibi üşüşüyorsa,
Kurban pazarlarında bilerek
şarbonlu hayvan satılıyorsa,
Öz kaybedilmiş, davalar dilde
kalmışsa,
İnançlarla yaşayış arasında yüz
seksen derece fark varsa,
Ve insanlar bu durumu olağan
karşılıyorsa,
İşte o toplum kokmuş
demektir...
Bunun iki türlü tedavisi
vardır.
Bir: Ahlâk. İki: Herkes için
uygulanabilir sert kurallar.
Yoksa koku körlüğüne kapılanlar
hiçbir şey yokmuş gibi hayatı normal yaşar, koku alanın ise midesi
bulanıp durur.
Taa ki o da alışana
kadar.
Başıboş
binalar
Geçen yıl bu tarihlerde New
York'ta Empire State binasına yakın bir noktada Türkiye Ticaret
Merkezi açılmıştı.
Kurdeleyi de dönemin Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci kesmişti.
Devletin yüzde 75 oranında destek
sağlayacağı merkezin, ihracatçının ABD pazarına giriş kapısı olması
bekleniyordu. Bakan, bu girişimin diğer ülkelere örnek olacağını
söylemişti.
Meğer çivi çakılmamış. Merkez
kendi hâline terk edilmiş.
Bir yıl sonra binayı ziyaret eden
Ekonomi Müdürümüz Fikret Çengel, izlenimlerini
aktardı.
Fikret Abi, girişte merkeze dair
bir iz bulamamış. İçeri adım attığında ise hayal kırıklığı
katlanmış.
Devletin 1,8 milyon dolar kira
ödediği boş ofisler, iş adamlarının valizini emanete bıraktığı depo
olarak kullanılıyormuş.
Bu merkez, iyi niyetlerle atılan
adımların ve devlet teşviklerinin, işe sahip çıkılmayışı sebebiyle
nasıl heba edildiğinin tipik bir örneği.
Bununla kalsa iyi... Fikret
Çengel'in aktardığına göre, ABD'ye devletin desteğiyle fuarlara
giden 'ileri gelenler', kendilerine devlet başkanı protokolü
yapılmasını istiyorlarmış.
Lüks araçları, pahalı otelleri
geçtim, VIP mescit talep ediyorlarmış. Devletin kesesinden
hovardaca harcıyorlarmış yani.
Devlet, yurt dışına fuara giden
firmaların uçak biletini, 300 dolara kadar otel ücretini ve stand
masrafının yarısını karşılıyor.
Bazıları bir dönem kendilerini
fuara katılıyormuş gibi gösterip bedavadan teşvik
almış.
Devlet de bu işi sıkılaştırmış.
Katılımcıysanız orada bulunduğunuzu fotoğraflarla ispatlamanız
gerekiyor. Ama 'ilerleri gelenler'denseniz VIP'in dibine
vuruyorsunuz.
Bu ahlâki anlayışla Türkiye'nin
işi gerçekten çok zor.
Kanunî ama hukukî
değil
'Casusluk'tan hüküm giyen CHP'li
Enis Berberoğlu, Yargıtay kararıyla tahliye edildi.
Milletvekilliği sona erene ya da
düşene kadar cezaevine girmeyecek. Yargıtay, kararı Meclis'e
gönderiyor. Meclis Başkanı Genel Kurula sevk ediyor. Karar okunuyor
ve kişinin milletvekilliği düşüyor.
Berberoğlu'nu tahliyeden sonra
ilk arayan Meclis Başkanı oldu. Anlaşılan Binali Yıldırım
"bekletme" yetkisini kullanacak, yargı kararını Genel Kurula
göndermeyecek.
Gazeteci Hukukçu Alper Osman Genç
"Vatana ihanetten yargılanıp hüküm giyen ve cezası Yargıtay
tarafından onanan biri TBMM’de nasıl milletvekilliği yapacak? Bu
durum kanuna uygun olsa bile hukuka uygun mudur?" diye
sordu.
Öyle ya, yıllarca başörtüsü
yasağı uygulandı bu ülkede. Kanuna uygun muydu, evet. Hukuki miydi,
hayır. Bir kararın hukukî olması için evrensel adalet ilkelerine
uygun olması gerekir.
Netice ne olursa olsun
Berberoğlu'nunki baştan beri problemli bir dava.