I-
15 Temmuz 2016, en uzun gece.
Cumayı cumartesiye bağlayan o uzun gece pek çok şeyi idrak
ettiğimiz geceydi diyebilecek miyiz yıllar sonra?
Geceden sabaha salalarla kavuştuk. Her sala ciğerimizi yaktı.
Ama iyi insanların en acelesinden şehit olduğu geceydi
diyeceğiz.
Merhum Erol Olçak 2013 yılında çekmiş olduğu “reklam filmi”nin film
değil gerçek olduğuna tanık olduğu/olacağı saatlerde 16 yaşındaki
oğlu ile beraber şehit oldu.
Filmini yaptığı şeyi yaşamaya gitmişti yanına oğlunu da alarak.
Şimdi elimizde bir reklam filmi “bu bir reklam değildir” diyerek
ağlayarak seyrediyoruz tekrar tekrar.
II-
15 -16 Temmuz'un herkeste ayrı bir fotoğrafı kayıtlı kalacak. Bende
kayıtlı kalan Mustafa Cambaz.
Mustafa Cambaz Yeni Şafak'ı Yeni Şafak yapan isimdi. Nerede ihtiyaç
olsa orada olurdu. Kendini sonuna kadar saklar, muhatabını
dikkatiyle özne kılardı.
Derdimize kulak, sevincimize ortaktı. Ağabeydi, kardeşti. Onu
görmeseniz bile orada olduğunu hissederdiniz. Çünkü o selamı dua
niyetine verenlerdendi.
Kelama hürmet edenlerden, ışığı kağıtlara düşürenlerdendi.
Fotoğraf çektirmekten korkardım. O korkumu Mustafa Cambaz ile
aştım. Bir yerde fotoğrafım çekilmesi gerektiğinde Mustafa Cambaz'a
rica ederdim. Hiç karşılıksız gelip çekerdi.
Vatansızlığı tatmış hiçbir yere ait olamamış bir göçmendi Mustafa
Cambaz. Türkiye'nin taşına toprağına bağlılığı, göçmen duyarlığının
bir parçasıydı. Türkiye'nin tarihi eserlerini kayıt altına almaya
adamıştı kendisini: “Türkiye'nin Ulu Camileri”.
En son Kars'a giderken, istediğiniz bir “kare olursa Kars'tan,
telefon edin” demişti.
Çengelköy Karakolu'nun önünde yediği bir kurşun ile aramızdan
ayrıldı. Ondan bize kalan son cümle: “Başkomutan Erdoğan'ın emri ve
isteği ile sokağa çıkıyoruz.”
III-
O kavurucu Temmuz gecesinde yanına bir su şişesi bile almadan
çoluğu çocuğu ile sokaklara çıkan insanlar vardı, bir de kendi
konumundan haber basanlar/haber kasanlar.