I-
Radyodan haberi duyduğumda; spiker, maktulün kardeşinin sosyal medyada yaptığı paylaşımı okuyordu: “Ağabeyimin tayini cennete çıktı.” Cümleyi duyunca elimdekini yere düşürdüm. Öylece kaldım bir müddet. Neden sonra oturmayı akıl ettim. Haberi bir türlü anlayamıyordum. Kelimeler kulağıma geliyor ama yan yana gelip bir anlama kavuşamıyordu. Rize’nin şehit emniyet müdürü Altuğ Verdi’nin hayat hikâyesini, başarılarını, idealizmini anlatıyordu radyodaki ses. Ama ben ne olduğunu bir türlü kavrayamıyordum. Kim öldürmüştü? Neden öldürmüştü? Haberin içinde bir kere bile terör kelimesi geçmiyordu.
Altuğ Verdi’yi kim öldürmüştü?
Aklımın reddettiğini kalbim mi kabul etti, yoksa gözümden akan sıcak yaşlar kendimden uzaklaşmamı sağladı da mı merhumun, maiyetindeki bir polis memuru tarafından, tayin isteği yerine getirilmedi diye hunharca, kalleşçe vuruluşunu idrak ettim...
Kalleş kurşununu idrak ettiğim noktada, dünya daha da karanlık bir yere dönüştü. Erken gidene, kalleş kurşunuyla gidene yanışımın yanına; onun arkasında bıraktıklarının hüznünün, kederinin, kavruluşunun yanına; toplumsal olarak bütün bunlarla nasıl başa çıkabileceğimizi düşünmenin ağırlığı da ilave oldu.
Tayin isteği ötelendi diye bir insan bir insanın canına nasıl kıyar! Bu cinnet hali mi? Hayır. Başka türlü bir benlik durumu ile karşı karşıyayız belki de... Nitekim uzun yıllar Erich Fromm’un asistanlığını ve editörlüğünü yapmış olan Rainer Funk, 2004 yılında yayımladığı Ben ve Biz/Postmodern İnsanın Psikanalizi adlı kitabında “ekonomik ve toplumsal yapıda ortaya çıkan her köklü değişim kişilik değişimine de yol açar” diyerek postmodern insanın benlik anlayışı konusunda çarpıcı analizler ortaya koymuştu.