Ne çok gittim diyecektim, bitimsiz bir soruya cevap niyetine.
Nedenleri, nasılları izah etmek zor geldiği için...Çünkü çok yorgunum, çünkü çok kırgınım, çünkü bir teşekkürü esirgeyen muhitlerde geçti ömrüm dememek için...Ne çok kaldım deyiverdim. Oysa soranlar gidişlerimi soruyordu. Niye gittiniz niye bıraktınız diyordu...
Ne çok kaldım...Ağzımdan çıkan cümleyi tam o anda fark ettim. “Gidememek kalmak değildir her zaman” cümlesinin, internette sıkça karşıma çıkmasından mustarip olduğumdan, eyvah dedim şimdi bu cümleyi de not edip bir resmin üstüne yazarlar...
Ne çok kaldım cümlesinin, dinleyicilerin zihinlerinde özlü bir söz olarak yer etmemesi için geçmişin mahzenlerine daldım. Çocukluğumdan kalmış bir cümledir dedim. Çat kapı gelinip şöyle bir nefeslenip gidilecekken, birden evde kendisaini bekleyen işleri hatırlayan ev kadınlarının cümlesidir: Ne çok kaldım.
Komşu komşunun külünün içinde, sabah çat kapı gelinir, öğleden sonra uzun uzun oturulurdu.
Bir de akşam oturmaları vardı. Hayatımıza teknolojinin hakim olmadığı zamanlarda, insan insanın gamını alırdı.