Hakiki sohbetlerin olmadığından şikayet ediyor, sevdiklerimizle konuşacak bir şeylerimizin kalmayışına gamlanıyor, çocuklarımızın dünyasına meçhul oluşumuzun kederiyle kavruluyoruz.
Sanki bir şey oldu ve o olan şey ile her şey yok oldu.
“İnsan yüzlü medeniyetler”, birbirine en uzak noktaları/ durumları birbirine yaklaştırarak, mesul tutarak gelişir. Zengini fakirden, güçlüyü güçsüzden, muhkimi yolcudan mesul tutarak, insanı insan bütünler, cem eder.
Modernite ile birlikte “insan yüzlü medeniyetler” döneminden “makine yüzlü medeniyet” dönemine geçtik.
Birbirimizle ilişkimiz makinelerin müsaade ettiği kadar.
Günümüzün en önemli sorunlarından biri, en yakınımızdakinin derdiyle dertlenememek, ya da derdimizi kimselere anlatamamak.
Neden anlatamıyoruz? Tabii bir ilişkinin/iletişimin içinde olamadığımız için.
Bu sorunu bir mektup eşliğinde görelim istiyorum. Mektubu yazan şahıs bir polis memuru. Dikkatlerinin, gözlemlerinin bazı sosyal bilim hocalarında bile olmadığını söylemek isterim. Buyurun mektuba:
Sizi bir kütüphanede kitabınızla değil de sosyal medyada ve köşe yazılarınızdan tanıma imkanı bulduğumdan mıdır bilemedim, zihnime emanet ettiğiniz kelimeleriniz ekranımın sosyal denetçisi gibi adeta.
Okuyacağınızı umarak size kendimden, iletişim maceramdan bahsetmek istiyorum.
Arayanı göremediğimiz imkansızlıkla başlayan telefon maceramız, “yoksay”, “engelle”, “meşgule al” çılgınlığıyla devam etti. Uzun uzadıya sözlü görsel face “amele işi” ilan edilince, az konuş öz konuş niyetiyle twitter geldi oturdu parmak uçlarımıza... Bu da olmadı, sussan daha iyi olurdu, konuştukça batıyorsun cinsinden instagramla tanıştı dostlar…
İliğine kadar kullanıp da eleştiren kullanıcılardan değilim.. Gözlemi severim, daha düne kadar televizyon bile yoktu evimde, sonra tv aldım, izlemesem de oğluma kısa kısa ödül oldu bir kaç çizgi film için ... Çok şükür eşimle kahvaltı ve akşam yemeği sohbetlerini severim. Evlendiğim günden beri bu hiç değişmedi. Ömrümün bereketidir eşim ile yaptığım sohbetler.
Ben yüz yüze sohbetleri severken bir de baktım ki çevremdeki herkes “yorumcu” olmuş. Gizli bir talimatın ifasını yapar gibi herkes her konuda yorum yapmaya mecbur olmuş sanki.