Son bir kaç yıldır çok zor yazıyorum. Yazacak konu
bulamadığım için değil. Yazacağım konuların “yoğun gündem”e rağmen
nasıl okunacağını nasıl değerlendirileceğini hem bildiğim hem
bilemediğim için.
Suriye savaşı çıktığından bu yana Suriyeli göçmenler daimi
gündemim. Toplu taşıma ile yolculuk yapan her İstanbullu için
Suriyeli göçmenler vicdanımızın sınandığı yüz.
Vicdan deyince...
Göçmenlere kapıları açan bir devletimiz var. Gelenlere yardım etmek
için çırpınan sivil toplum örgütlerimiz ya da kendi dar imkanları
ile bir göçmenin hayatını yaşanabilir şartlara kavuşturmak için
seferber olanlarımız var.
Ama vicdan sahibi olan herkeste şu duygu giderek büyüyor: Gelenler
için yapmam gereken ne var? Gönüllü olarak nasıl bir yapının içinde
olabilirim?
Duyarsızlar grubunu yazının konusu yapmayacağım. Bir bebeğin kıyıya
çıkan cansız bedeni üzerinden sembolik arınma yaşamaya kalkan Batı
politikalarını ya da devletlerine rağmen gönlü geniş İzlanda
halkının insani duyarlılığını da yazmayacağım. Bunları zaten
bildiğinizi düşünerek yazmayacağım.
Dikkatinizi çekmek istediğim nokta şu:
Dünya yeni bir yere gidiyor. Gidişin hızı gittikçe yükseliyor.
İçinde yaşadığımız günleri aramamak için –ki eskilerin duası Allah
bugünümüzü aratmasındır- her birimizin yurdunu yuvasını terk etmiş
olan “hiçbir yerin insanları” için kısa vade, orta vade ve uzun
vadede elimizde bir yol haritası bulundurmamız gerekiyor.
Malumunuz önümüz bayram.
İçinde yaşadığımız küresel dünya, bizi sadece en yakınımızdan
değil, acısına ve kederine medya üzerinden tanık olduğumuz
hayatlara karşı da mesul kılıyor.