Haziran ayı boyunca baba temalı reklamlar döndü. Malum tüketimi babalar üzerinden canlandırma günleri. Reklamların yaşlı babaları yabancı uzak ve iletişimsiz.
Babalar, oğulların hayatına değmez dokunmaz mı? Yoksa durmadan tekrarlanan “reklam dili” ile geçmişimizi o reklamın izleğinde yeniden inşa ederek babalarımızdan uzaklaşıyor muyuz? Babalarımızın kendi dili üzerinden yaşadığımız hikayeyi sıfırlıyor muyuz?
Oğulların babalarına dair hikayeyi ne kadar sıfırladıkları ya da ne kadar muhafaza ettiklerini öğrenmek için sosyal medya hesabımdan “Babanızdan ne öğrendiniz?” diye sordum.
Önce ahlaki erdemleri sıraladılar. Sabır, tevekkül, saygı, hürmet, helal lokma.
Bütün bunları nasıl öğrenmişlerdi? Sorumu somutlaştırdım. Babanızdan öğrendiğiniz iş dedim. İşte o zaman bizim hikayemizin damarını yakaladık. Günlerdir oğullar babalarından öğrendiklerini ve dahi öğrenemediklerini yazmaya/paylaşmaya devam ediyor.
Öğrenilenler, paylaşılan ortak bir zamanda ve mekanda öğrenilmişti, usta çırak ilişkisi içinde. Birlikte iş yaparken sabrı, esnaf olarak kılı kırk yaran tartı titizliği ile helal lokmanın önemini, çalışma masasının çekmecesine konan seccade ile çalışırken namaz borcunu eda etmeyi unutmamayı, birlikte alış veriş yaparken karpuz seçmeyi, evin beklediği tamirat ve boya işlerini, çitçinin sahip olması gereken hüner ve yordamı, hayvanların dilini oğullar babalarından öğrenmişti. Sadece bir kişi babamdan kurban kesmeyi öğrendim dedi.