-I-
Hayatın anlamını ve hayatın şiddetini kavramak için çoğu zaman bir öyküden daha iyi izlek bulamayız. Hayatı öykülerle görmek, hayatın kederini, adaletsizliğini, şiddetini, öykülerin sözcükleri üzerinden temize geçmek her zaman bilinçte arındırıcı bir rol oynar.
Şu içinde yaşadığımız dünya için Katherine Mansfield’ın “Bahçede Eğlence” öyküsü muazzam bir izlektir mesela. Bahçeyi dünya olarak düşündüğünüz anda öykü bambaşka bir çehreye bürünecektir.
Üç kız bir erkek çocuğa sahip üst sınıf bir İngiliz ailesinin bahçelerindeki eğlence için telâşlarına şahit olarak gireriz öykünün içine. Eğlenceyi çocuklar istemiş olmalı ki anneleri bütün sorumluluğu onlara bırakmıştır: “Bu yıl her şeyi siz çocuklara bırakmaya kararlıyım. Anneniz olduğumu unutun. Onur konuğu gibi ağırlayın beni.”
Her şey öykünün kahramanı Laura’ya kalmış gibidir. Laura ilk olarak tentenin bahçenin neresine kurulacağı konusunda işçilere yol gösterme sorumluluğunu almak zorunda kalır. Bahçe o kadar güzeldir ki “yüzlercesi tek gecede açmış güller” , “geniş parıltılı yaprakları, demet demet sarı meyveleriyle” karaka ağaçları. Muazzam bahçede tenteyi kuracakları bir yer bulmakta neredeyse zorluk çekerler.
Sheridan’ların malikânesi tepeden tırnağa “bahçedeki eğlence” için seferberdir, eğlencenin “olağanüstü” olması için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamaktadır.