Bizi ayıran nehirler üzerinden gidiyoruz daha ziyade. Ne ara bu kadar bölündük diyoruz sık sık. Bizim gibi düşünmeyenleri, Bu da her şeyi eleştiriyor diye ELEŞTİRİYORUZ.
Sosyal medya hayatımıza girmeden önce “orda bir köy var uzakta gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” nostaljisi ile bütün ülkeyi aynı şekilde duyan, hisseden ağlayan gülen bir bütün zannediyorduk. Oysa insanoğlunun olduğu her yerde bir “başkası” vardır. Ve toplumsal hayat bu başkası ile kurduğumuz bağ, koruduğumuz mesafe üzerinden büyür, yürür, dile gelir.
Kadim gelenekte başkası ile kurulan bağın sahihliğini gözden geçirmek için inzivaya çekilmek tavsiye edilmiş, ilmin ve halin basamaklarından çıkmak isteyenler hayatlarının bir döneminde muhakkak inzivaya çekilmiştir. Münzevi, dışardaki “başkası” ile değil içindeki “başkaları” ile başa çıkmaya çalışan insandır.
İnzivaya çekilenlerin hayatı, hayatın içinde mücadele edenler için idrak anı oluşturmuş, kalabalığın içinde dahi münzevi olarak kalanların hikayesi ile herkesin bir şekilde, kendisi ile başkası arasındaki mesafeyi koruyabileceği, hikayeler üzerinden telkin edilmiştir.
Sosyal medya çağında kendimiz ile kendimiz arasında, “bir ben vardır benden içeri” olanı, idrak edeceğimiz mesafeyi kurmakta, kollamakta zorluk çekiyoruz. Bütün kadim dinler kendini bilmeyi öğütler. Başkalarını yargılamak, ayıplamak men edilir. Hüsnü zan sahibi olmanın erdemlerinden bahsedilir.
Bütün bunları bu güzel bayram gününde niye yazıyorum? Bayram ziyaretleri kırgınlıkları sarsın ama yeni kırgınlıklar inşa etmesin. Bir kaç yıldır bayramlarda insanların sohbet etmekte zorlandığını, birbirlerine vidyo izleterek ziyareti tamamladıklarına şahit oluyorum. Sohbet ve muhabbet bizi birbirimize bağlayan bağdır. Ama bu bağı korumak için öncelikle konuşan değil öncelikle konuşturan, öncelikle dinleyen olmaya gayret göstermemiz gerekiyor. Bir mecliste sanki dağ başına çekilmiş münzevi gibi davrandığımızda derviş olmuyoruz asosyal ve saygısız oluyoruz.