Toplumların ortak değerleri yatay ve dikey olmak üzere iki
doğrultuda ilerler. Dikey durumlar fevkalade durumların ortaya
çıkardığı toplumsal frekanslardır. Yatay durumlar hayatın rutin
akışıdır.
Türkiye olarak, bizi BİZ yapan enerjinin en net görüntüsünü savaş,
toplumsal afetler ve kriz zamanlarında görürüz.
Fevkalade zamanlarda ortaya çıkan, fevkalade dayanışma ve direniş
öyküleri toplumsal özgüvenimizi tazeler.
Ne acıdır ki, fevkalade zamanlarda ahlak ve sorumluluk abidesi
kesilen yanımız, hayatın normal akışında tembelleşir, yaşadığı
zamanı idrak edemez bir şekilde “nerde o eski güzel günler”
nostaljisine kapılır. Oysa kendimizi “sıradan”ın içinde görmeye
muhtacız.
Türkiye'nin ideolojik ayrımı farklı kesimlerin yatay ve dikey
frekanslarda gösterdiği önceliğe, duyarlılığa
dayalıdır/ayarlıdır.
Sağ milliyetçi söylemler, fevkalade durumların yaşandığı dikey
doğrultu üzerinden “BİZ” tanımı ve tasviri yaparken; sol siyaset
yatay düzlemin aksayan yönlerine odaklanarak, “bizden adam olmaz”
şikayetinde takılı kalır.
Toplumsal düzen yatay ve dikey frekansın ortak enerjisine
dayalıdır. Acıda ve tasada “BİZ” olan Türkiye'nin refah ve
mutlulukta da BİZ olması gerekiyor.
Aladağ'da, dumanların içinde yitirdiğimiz 12 can üzerinden ortaya
koyduğumuz “tartışma performansı”, neden refah zamanlarında BİZ
olamadığımızı en net şekilde ortaya koyuyor.
Muhafazakar zihniyet, kendisini eleştirel kodlarla denetlemeyi, sol
siyaset ise “hayat tarzı” avcılığından vazgeçmeyi başarmak
zorunda.
Ancak o zaman tasada ve kıvançta “BİZ” olabiliriz.
II-
Son yıllarda kamu nezdinde suçlu olan bireylerin “tutuksuz
yargılanması” sanki affolunmuşlar gibi bir algının oluşmasına
fırsat verecek şekilde servis ediliyor.
Kamuoyu adi suçluların tutuksuz yargılanmasına karşı çok
duyarlı.
Neden?
Tutuksuz yargılanan bireyler, gündelik hayatlarına devam edecek,
uzayan mahkemeler ile geç gelen adalet, adalet olmaktan çıkacak
korkusu ile kamuoyu teyakkuz halinde.
Kamuoyunu teyakkuz halinde bekleten ise ekran tartışmaları. Lakin
ekran tartışmaları çoğu zaman kafa karışıklığına ve umutsuzluğa, ya
da burası Türkiye olur böyle şeyler vurdumduymazlığına imkan
hazırlıyor.
Ortaya çıkan gayri hukuki bir durumdan sonra, kamuoyu önünde
yapılan tartışmalar iki minvalde ilerliyor. Bir taraftan meselenin
hukuki boyutu son olayda olduğu gibi yangın yönetmeliği, yurt
binası yönetmeliği üzerinden konuşuluyor, diğer taraftan da “işte
bu dinci zihniyet var ya, çocuklarımızı kandırıyor” diyen 28 Şubat
zihniyeti hortlatılıyor.