Herkes daima kendisi kadardır. Acıda ve kederde, sevinçte ve
kıvançta daima kendimizi dökeriz ortaya.
10 Aralık günü benim zamanım ziyadesiyle Beşiktaş olmuştu.
Beşiktaş'a dair bir yazı okumuştum. Bir Beşiktaş güzellemesiydi.
Beşiktaş'ta hayatın ne kadar farklı ve insani aktığını anlatan
satırlardı. Okuyup uyumuştum.
Saatler sonra uykumdan aniden uyanıp saate bakmak için cep
telefonumu elime aldığımda, “Beşiktaş'ta patlama” cümlesini gördüm
ekranda.
Hayal ile rüyanın birbirine geçtiği o anda, gözlerimi kapattım
tekrar. Gözümü kapatmadan dünyayı algılayamıyorum artık. Gözümü,
kulağımı kapatınca dünya bir anlığına duruyor sanki. Durdu nitekim.
Saate baktım: 4.
Sosyal medyayı ancak böyle fevkalade zamanlarda baştan aşağı
okumaya cehd edebiliyorum.
Okudum. Herkes kendisi olarak vardı. Herkes haberi kendi zamanının
içinden okuyup, kendi zamanının içinden görüyordu.
Bazılarının cümlesinde saldırıyı yapanlar hiç yoktu.
Öyle çirkef cümleler vardı ki, idrakini yitirmiş bir kafanın,
“başkalarının acısı” üzerinden kendini güncelleme çabası bu kadar
bayağı olmak zorunda mı diye isyan ettim.
İsyanımı yazıya düşürmek için bilgisayarın başına geçtim, saat
sabahın 5'i.
Bayağı olandan fevkalade bir hassasiyet beklemenin imkansızlığını
hatırlayıp, tuşlara dokunmaktan vazgeçtim.
Gecenin karanlığında sarıldığım vazgeçmek kelimesi ile sabahı
bekledim.
Her cinayeti, her terörist saldırıyı kendisi için uygun cümleler
haline getirmeye kalkıp, sözüm ona eleştirel davranıyormuş gibi
yapanların cümlelerini okumaktan vazgeçtim.
Kalplerindeki kini, eleştiri diye ortaya dökenlere, siz insan
mısınız diye cevap yetiştirmeye kalkanların cümlelerini okumaktan
da vazgeçtim.
Alman muhabirin “Çok başarılı PKK saldırısı” diyen cümlelerine
baktım bir müddet.
Kandil'de omuz omuza poz verdiği teröristlerin başarısı ile
gururlanmış bu muhabir için cümleler kurmaktan vazgeçtim. Sükûtun
zehrine sığındım seher vakti.
Başımıza gelen felaketlerle ne yapacağımız konusunda giderek
kafamız daha fazla bulanıyor.
Sosyal medya hayatımıza karıştığından bu yana acımızı, hayretimizi,
şaşkınlığımızı kendi içimizde yaşama hürriyetini; alnımızı secdede
unutarak varlığımızdan bir anlığına vazgeçme temrinimizi bir türlü
yapamıyoruz artık.