I-
İhtiyaçlar çeşitli. İhtiyaçların derecesi çeşitli. Yoksulluk tek,
yoksunluklar çeşitli.
Ama her gelir seviyesindeki, her yaş grubundaki, her eğitim
düzeyindeki insanı tek bir ihtiyaç noktasında buluşturmamız
gerekseydi, ille de sohbet derdim.
Argoda, geyik muhabbeti diye geçen sohbetten bahsetmediğimi
anladınız elbette.
Ekranların laf olsun torba dolsun sohbetinden de bahsetmiyorum.
Yarayı yaraya merhem eden sohbetten bahsediyorum.
Ölümlü olduğumuzu hatırlatan sohbetten, şefkatimiz olmasa en aşağı
mahluktan daha aşağı olacağımızı hatırlatan sohbetten
bahsediyorum.
Diyeceksiniz ki bundan kolay ne var?
Öyle değil. Halvet için kimselere ihtiyacımız yok ama sohbet için
bizden başkasına muhtacız.
Başkası nerde?
Sorun şu ki, bir başkasının olması için insanın önce kendisinin
yerli yerinde olması/durması gerekiyor. 12-17 yaşlarımın tanığı bir
komşu teyzemiz vardı. Allah rahmet eylesin ellerinde kemik erimesi
olduğu için baş parmakları yamulmuştu. O zamanlar kemik erimesi
bugünkü kadar yaygın bilinen bir dert değildi. Komşu teyzemiz
gelini ve gelininin gelini ile aynı evde yaşardı. Sabah saat on
olmadan bize gelirdi. Erken geldiğinin farkında, siz işinizi yapın
ben şurada kendimle konuşayım biraz derdi.
Kendisi ile niye kendi evinde konuşmazdı da bize gelirdi? Sebebini
çok sonra anladım. Onların dairesinden gökyüzünü görmek pek kolay
değildi. Belki balkona filan çıkması gerekiyordu görmek için. Oysa
bizim divanımız pencerenin hemen önündeydi. Uçsuz bucaksız bir
boşlukta toprak ile gökyüzü buluşurdu. Komşu teyzemiz pencere
önünde, öylece gökyüzüne bakardı, tam biz işimizi bitirip karşısına
oturacağımız sıra kalkıp gider ertesi gün yine aynı törensel duruşu
ile divanın o kısmına oturur camdan dışarı bakardı.
Camdan dışarı bakmıyorum derdi candan dışarı bakıyorum.