Demokratik bir ülke olmak için tepkilerimizi doğru zamanda,
rasyonel bir dil üzerinden ortaya koymak zorundayız.
Bazı durumlarda tepki vermek için doğru zamanı kaçırsak da, Adalet
Bakanlığının hazırladığı son kanun tasarısına gösterdiğimiz
tepkinin zamanlaması oldukça iyi. Toplum olarak bir yıldızı hak
ettik. Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı “cinsel istismar” yasasına
toplumun bütün kesimleri aynı tepkiyi verdi. Yasanın ilk sunulan
şekli ile savunulması imkansız.
Aklın yolu birdir. Vicdan, kalp ile akletmenin ilk basamağıdır.
Yasa taslağının ilk halinin savunulması, izah edilmeye çalışılması
imkansız.
Neden imkansız?
3000 kişinin ve ailelerinin hayatının kurtarılmasını sağlamak üzere
düzenlendiği iddia edilen yasa, uzun vadede genç kızların hayatını
cehenneme çevirecek, sapkın kişilerin hayatını kolaylaştıran bir
kanun maddesine dönüşebilir.
“Cinsel istismar” yasasının yeniden düzenlenmesi üzerine toplumun
gösterdiği tepkiyi hükümetin iyi okuması gerekiyor. Nitekim Sayın
Başbakan Binali Yıldırım, durumun ciddiyetini derhal kavrayarak
muhalefet ile uzlaşma yoluna gidilmesi talimatını verdi.
Sağlıklı bir demokrasi için, hayat ile yasalar arasındaki kopukluğu
bireylerin lehine çevirecek STK'lara, bugün her zamankinden daha
çok muhtacız. Fakat acıdır ki pek çok STK ilerleme kaydetmek
yerine, devletçi bir anlayışa teslim oldu.
Devletin bekasını istemek ile devletçi olmak arasında kapanmaz bir
açı vardır.
Devlet, bireyin hak ve özgürlüklerini koruduğu sürece varlığını
devam ettirir.
Toplumsal duyarlılıklar konusunda STK'ların toplumun sorunlarını
devletin diline tercüme eden bir duyarlılık ortaya koyması
gerekiyor.
Nitekim kurucuları arasında Sayın Cumhurbaşkanının kızı Sümeyye
Erdoğan Bayraktar'ın da bulunduğu ve başkanlığını Doç. Dr. Sare
Aydın Yılmaz'ın yaptığı KADEM “cinsel istismar” yasa tasarısının
kamuoyunda infial yarattığı saatlerde kamuoyuna açıklama
yaparken cevabını herkesin merak ettiği şu soruyu sordu:
“Cebir ve tehdit olmasa bile küçük bir kız çocuğunun “kendi
iradesi” nasıl tespit edilecek?”