Yıllarca bayramın ibadet olduğunu yazdım “burada”. Bayram kitabı yazacak kadar bayram yazısı vardır arşivlerde. Ne yazdım bunca yıl? Bayramı bayram bilmenin hepimizin üzerine vazife olduğunu, bayramı bayram bilmenin güçlünün güçsüze uzattığı el ile mümkün olduğunu yazdım.
En güzel en damardan bayram şiirleri yazan Bahattin Karakoç’a bin rahmet olsun. Her bayram onun şiirini yoluma ışık olarak düşürdüm.
Bu bayram bayramın dahi kelimelerle mümkün olduğunu düşünme noktasına geldim. Bayram ancak kelimesi olanların kalbinde yeşerip diliyle meyve veren bir ağaç. Ama o meyveyi tadacak kulaklar lazım bir de.
Ağızdaki dilin aynen aynenlerle boşaldığı noktada gönül dili yeşermiyor. Bu bayram içimden bayram yazısı yazmak gelmiyor. Çünkü bu Ramazan-ı Şerif’te dış görünüşü ile “dindar” bir kimlik “ima eden” insanların aşikar oruç yediklerine olan tanıklığım, gönlümü yordu.
Nasıl mı?
Anlatayım... 2019 Ramazan-ı Şerif’inde bir Cuma günü bütün bir öğleden sonra Çapa Tıp Fakültesi’nin bahçesinde oradan oraya savruldum durdum. Savrulurken oruç yiyen insanlar dikkatimi çekti. Seçici algı mı yoksa sahiden sadece dış görünüşü ile dindar olduğunu zannettiğimiz insanlar mı artık edebi aşan bir şekilde aşikar oruç yemeye başlamıştı? Bilemedim.