Metrodayım. Bir kadının okumakta olduğu kitabın kabı dikkatimi
çekiyor. İleride oturmak için boş yer var. Fakat o kitabı tutan
kadını bırakıp gidemiyorum. Hayır kadında bir fevkaladelik yok. Bir
üniversitede sosyal bilim hocası olduğunu tahmin ediyorum. Kalın
bir kitabın satırlarına gömülmüş kitabını okuyor.
Kitabını.
Kitabın adı ne?
Bilmiyorum. Görebilme ihtimalim de yok. Dört yüz sayfalık bir kitap
elde tutulurken, kapağı kendisini bütün cephelerden aşikar
kılar.
İlk gördüğüm anda beni kendisine çeken, kapağının içinde korumaya
alınmış kitap görüntüsü oldu. Kitabını kapağın içinde zapt ederek,
meraklı nazarlardan kitabını koruyarak, onca kalabalığın içinde
kendine sakin bir alan inşa etmiş kadının başında dikildim
kaldım.
Kitabın kabı deyince aklınıza plastik bir kap gelmesin. Plastik
olsaydı ihtimal hiç dikkatimi çekmezdi. Kap gibi değil zaten kitaba
giydirilmiş poplin bir elbise gibi. Deseni çocukluk elbisemin
neredeyse birebir aynısı. Siyah zemin üzerine renkli minik
papatyalardan oluşan serpme bir desen.
Kitaba giydirilmiş elbise/örtü beni çocukluğumun mevsimine götürdü.
Kadının başından ayrılırsam çocukluğumun bahçesinden kovulmuş
olacağım. Bir adım ileriye gidemiyorum. Kitaba geçirilmiş o kumaş
kapak beni nasıl mutlu ediyor. Nasıl içime bambaşka duygular
dolduruyor, anlatamam.