Birkaç ay önce hayatı hikayeler üzerinden görüyorum diye yazmıştım.
Bir “etkinlik” vesilesiyle karşılaştığım genç bir sosyolog, hayatın hikayesi ile sosyoloğun öngörüsünü buluşturan nedir diye başlayıp teori ile hayatı nasıl bağdaştırdığımı bir örnek üzerinden anlatıp anlatamayacağımı sordu. Bağdaştırabiliyorsam bunu nasıl başardığımı merak ettiğini, zira kendisinin okuduğu pek çok şeyi hiç hatırlayamadığını söyledi.
Hatırlamak kısmı ile ilgili olarak söyleyebilecek tek şey aynı anda birkaç ekrana bakmamak, sadece bulunulan, nefes alınan mekanı ve zamanı yaşamak. “Burada” iken sadece burada olmak. Cep telefonu ile başka mekanlara, başka zamanlara dahil olmamak.
Teori ile hayatı bağdaştırmak kısmına gelince...
Birkaç ay önce bir arkadaşımın, Kamile’nin (köşe yazısı yapacaksan adımla sanımla yaz dedi ama yazacağım hikaye sadece kendisini değil kızını ve damadını da kapsadığı için adını değiştirdim elbet) kızının evine düğün tebriği için gittik. Ortaokul yıllarından kalma bir arkadaşlık. Zaman içinde hiç görüşmedik. Sosyal medya üzerinden iz sürenler, eski arkadaşlarını bir araya getirebiliyor. Kamile eşinden ayrılmış. İstanbul’dan ayrılmış, ama kızı İstanbul’da evli olduğu için sosyal medyada bulduğu ilkokul ve ortaokul arkadaşlarını kızının evine davet ederek bir buluşma tertip etti.
Neyse, konumuz bu değil. Konu yıllardır görüşmediğim Kamile’nin kızının evinde Alvin Toffler’in “Elektronik Köşk” öngörüsünü hatırlamam.